Biri Bana Seni Sorsun
Dedi ki
O, bedenini göğe uzatıp çiçeklendiğinde Ondan kopardığın dalları anımsayıp utanacaksın Dedi ki O, menzili uzak bir yol yolcusudur Ve sen yılgın suretinle omuz başında yürürsen Onun yüzünde ter, göğsünde karanfil, şiirinde sözcük olamayacağını anlayacaksın Dedi ki O, çöl denizinde bir kum tanesidir Rüzgarlarını buyur etmediysen Kendi coğrafyasında onu bir daha bulamayacaksın Dedi ki O, ‘güvercin, kahin, tuz, mavi’ ve ‘toprak’ sözcükleriyle cümle kurmaktadır Duyduğunda olanları anlamayacaksın Dedi ki Kibrini al, metruk karanlığında eski bir taş tablete kazı Süsle, göm ve unut çünkü gerekmeyecek Üşümekten oluşmuş bir şehirsin sen çok ışıksız Kendi karanlığında kalacak ve unutacaksın Dedi ki Söyleyip göremiyorsun Dört sözcükten oluşmuş bir kitap ayracıdır o ‘’Biri bana seni sorsun! ’’ |