Şaban ayında doğmuşum Önce Türküm, Sonra müslüman olmuşum Babamın babası üfürükçü molla Bunu bulmuş bula bula Adım Şaban, Seslenince birisi, ses verir Derinden içimdeki şaman!
Adları güzel Atları kanatlı Soylu yiğitler Hepsi güçlü ışık Aydınlığın simgesi!
Arabın gıpta edilecek Nesi var nesi; İmrenecek huyu mu İçilecek suyu mu, Yazı bolsa, güzü yok Al baharlı düzü yok Türlü türlü fitne fesat İçlerinde dürzü çok; ’Araplara bulaşmayın!’ demiş Ata’m; Ben sözünü tutarım Sağ kolum Arap ise İnan kesip atarım!
Atam Bilge Kağan; İki kızım oldu Bilge ve Bilgen, Ülgen mi ülgen Verdim adlarını ’Üze Gök Tengri’ Versin muradlarını!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İÇİMDEKİ ŞAMAN şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İÇİMDEKİ ŞAMAN şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
''Sağ kolum Arap ise kesip atarım'' M.Kemal Atatürk 6.Kolordu komutanı iken, arapları '' Helifelik sizde idi, Türkler onu sizden aldılar!'' diyen İngilizlerin kışkırtmaları üsütüne Araplar Türklere saldırıya geçmiş ve Atatürk, Antakya sınırına kadar tek kurşun atmadan geri çekilmiş ve buraya gelince orduya'' Vatan topraklarına geldik, siper kazın demlş ve saldırıyı geri püskürtmüştür. Bu söz bu savaş sırasında bildiğim kadarıyla M.Kemal Atatürk tarafından söylenmiştir. Bilgilerinize...
Burada ırkçılığı savunmuyor bilakis ulusal kültürümüzün başka kültürlerin hegemonyası altına girmesine karşı çıkış vardır. Saygıyla.
Tarihte Araptan Türk'e dost olmamış ve olmayacaktır da. Lakin bugünün iktidar sahipleri yönünü dönmüştür araba ve emperyalizme. Biliriz ki Araplar ile Emperyalist güçler çıkar ilişkilerinin ikiz kardeşleri. Bizimkiler de yanında şakşakçı. Bu otobiyografi içinde birçok güzellik okudum değerli dostum. Yüreğinize sağlık.
Şiir olarak çok güzel ama yorum farklılıklarımı yazayım. İmrenecek huyları yok,lakin içilecek ''ZEMZEM ''suları var. Birde yolumuzu gösterip aydınlatan ALLAH'ın sevgili kulu yüce insan Hz.MUHAMMED (s.a.v) de arap ırkından dı.Yaratılanı sevelim yaratandan ötürü deyip müslüman arap kardeşlerimizi de sevelim diyorum. Dedelerimizin şaman adetleri de kalsın içimiz de yine. Bilge ve Bilgen kızlarımıza da Yüce Tanrı mızdan sağlıklı uzun ömürler diliyorum. SAYGILARIMLA.
Rica ederim Şaban Bey dostum ne kırılması.İnsan düşüncelerinden dolayı yadırganırmı.Her insan farklı düşünür ki bu da zaten insanın doğasında vardır. Açıklayıcı yorumunuzla da epey bilgilenmiş olduk.Teşekkür ederim ayrıca o bilgiler için. Saygı konusunda aynı düşüncedeyim sizinle.Lakin sevgi konusunda önceki yorumumda da yazdığım gibi yaratandan ötürü severim hep tüm canlıları. Çok korktuğum yılanı bile Allahın bir yaratığı olarak severim. Güzel şiirini tekrar kutluyor saygılarımı sunuyorum.
. Çok muhterem dostum Hüseyin bey, Bu konu üstüne binlerce yıldır insanlık değişik görüşlere sahip olmuş. İnsanlığın varoluşundan bu yana en temel ihitiyaçları, yiyecek içecek ve barınaktır. Bunlar varolunca da üreme ihtiyaçlarını karşılarlar. Bunları temin etmek için insanlar, bulundukları ortamda türlü etkinlikler içinde bulunurlar. İlkel topluluklardan, boylardan, klânlardan, aşiretlerden günümüze kadar değişen üretim ilişkileri içinde, önce küçük köyler, sonra kentler daha sonra devletler kurulmuştur. Giderek alt yapı kurumlarını belirleyen üretim ilişkilerinin yanısıra da üst yapı kurumları da ortaya çıkmış ve ruhban sınıfı dediğimiz sınıf ile birlikte devletlerin yönetici sınıfları ve üreten halk arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Giderek imparatorlar kendilerini tanrı katına yükselterek kendi adlarına tapınaklar yaptırmışlardır.
Süreç içinde çok tanrılı dinler giderek tek tanrılı dinlere dönüşmüşlerdir.Bugün yeryüzünde insanlarını inançları ve dinleri hâlâ çok değişiktir. Uzakdoğuda Manihaizm, Brahmanizm ve Şaman öğretileri egemenken, Avrupa da yaygın olarak Hristiyanlık ve bildiğimiz İslamiyete inançların yanısıra Ateistler de vardır. Diyeceğim o ki, din ile bilim birbirine zıt iki dünya görüşüdür. Dinin kuralları bilimin kuralları gibi kesin ve değişmeyen kurallar değildir. Dinler felsefeler zamanla değişirler.
İnsanlık bugüne kadar olan tüm kültürel ve bilimsel birikimini varoluşundan bu yana elde ettiği yaşam biçimlerine ve deneyimlerine bağlamıştır. Din bu bağlamda toplumların yönetim biçimlerinde, sevk ve idaresinde çok önemli roller üslendiği gibi, sonuçta gerek bireyler toplumlararası çıkar çatışmaları da dinsel temellere dayandırılarak, bir baskı ve zulüm aracı olmaktan öteye bir işlev dine ne yazık ki yüklenememiştir.Yoksa Haçlı seferleri neden olsun?! Ya da cihadlar neden ilan edilir?
Bu bağlamda 1789 Fransız hitilali ile belirlenen bir reform ve rönesans sürecine baktığımızda, inanların doğuştan din inanç özgürlükleri ırk ve renk din dil ayrımı gözetilmeksizin düşünce özgürlüğü ve yaşama özgürlükleri yasal güvence altına alınmıştır. Laiklik, din ve inanç özgürlüğünü bir güvencesi olmuştur.
Ancak günümüze gelindiğinde '' Kişiler laik olabilir ama devletler laik olmaz'' klişesi altında herkese zorlayıcı bir dayatma ile belirli dini esaslar kabul ettrilmeye çalışılan bir tutum sergilenmektedir. Bu bence çok büyük yanlıştır. Atatürkün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti de çağdaş esaslar üstüne kurulmuş bir laik sosyal demokratik bir hukuk devletidir.Dinde asla baskı zorlayıcılık olmamaıdır.Olursa yapan kişinin kişi ile tanrı arasında ne gibi bir fonksiyonunun olduğu sorgulanmak durumundadır. Oysa bugün TV kanallarını açtığımızdas bazı kişiler adeta şeyhül islam kesilmişler ve kendi adlarına fetva verir konumdadırlar. Bazıları konuşmaların içeriğini dayatmalara vardıran ve gerçekte Kuran'da yeri olmayan hususlar da kapsamıştır ki bu medya bombardımanına insan beyni dayanamaz durumdadır ve bu baskı sürdüğü sürece insanları, özgür düşünme yeteneklerini kaybetme ve doğmatik düşünme kalıplarını, kulaktan duyma her şeyi doğru kabullenmek tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Araplara baktığımızda ise; bugün ABD'ni arka bahçesi konumunda ve halâ krallık, şeyhlik, emirlik gibi çağdışı sömürü düzeninin devam ettrlidiği bir sitemle yönetilmekteler. Aslolan emektir ve emeğe saygıdır, düşünceye ve insan olan herkese, halklara saygıdır. Ancak benim kültürüme saygı duymayıp da ülkelerindeki tarihi Türk Kalesini yıktıran anlayışa ben de saygı duyamam.
Zemzem ise ben içtim. İnancıma göre sudur.Sudan başka hiçbir şey değildir. Andolu'mun bir tek pınarını zemzem ile değişmem.
Atalarımızın hayatın asıl kaynağı olan doğaya büyük saygı duymuşlar (Gök, dağ, deniz güneş, ay ve yıldız) çocuklara onların adlarını vermişlerdir. ne zaman ki doğadan koparsak yaşama şansımızı yitririz. ''Beyaz adam geldiğinde elinde incil vardı, bize gözlerimizi kapamamızı ve dua etmemizi söyledilerGözlerimizi açtığımızda onların ellerinde topraklarımız bizim elimizde sadece incil vardı.'' gibi bir söylem var Kızılderili kabile reisince söylenmiş olduğunu biliyorum. Bu anlamda din ve inanç üstüne yıllarca konuşulacak daha.
Ancak bilimin doğruları doğmatik düşüncelere her zaman galip gelecektir kanısındayım.
Yarım kaldı: Gözlerimizi açtığımızda onların ellerinde topraklarımız bizim elimzde sadece incil bvardı.'' gibi bir söylem var Kızılderili kabile reisince söylenmiş olduğunu biliyorum. Bu anlamda din ve inanç üstüne yıllarca konuşulacak daha.
Ancak bilimin doğruları doğmatik düşüncelere her zaman galip gelecektir kanısındayım.
Çok muhterem dostum Hüseyin bey, Bu konu üstüne binlerce yıldır insanlık değişik görüşlere sahip olmuş. İnsanlığını varoluşundan bu yana en temel ihitiyaçları, yiyecek içecek ve barınaktır. Bunlar varolunca da üreme ihtiyaçlarını karşılarlar. Bunları temin etmek için insanlar bulunduklarıortam da türlü etkinlikler içinde bulunurlar. İlkel toplulardan, boylardan klânlardan aşiretlerden günümüze kadar değişen üretim ilişkileri içinde önce küçük köyler saonra kentler daha sonra devletler kurulmuştur. Giderek alt yapı kurumlarını belirleyen üretim ilişkilerinin yanısıra da üst yapı kurumları da ortaya çıkmış ve ruhban sınıfı dediğimiz sınıf ile birlikte devletlerin yönetici sınıfları ve üreten halk arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Giderek imparatorlar kendilerini tanrı katına yükelterek adalarına tapınaklar yaptırmışlardır.
Süreç içinde çok tanrılı dinler giderek tek tanrılı dinlere dönüşmşülerdir.Bugün yeryüzünde insanlarını inançları ve dinleri hâlâ çok değişiktir. Uzakdoğuda Manihaizm, Brahmanizm ve Şaman öğretileri egemenken, Avrupa da yaygın olarak Hristiyanlık ve bildiğimiz İslamiyete inanaların yanısıra Ateistler de vardır. Diyeceğim o ki, din ile bilim birbibirine zıt iki dünya görüşüdür. Dinin kuralları bilimin kuralları gibi kesin ve değişmeyen kurallar değildir.
İnsanlık bugüne kadar olan tüm kültürel ve bilimsel birikimini varoluşundan bu yana elde ettiği yaşam biçimlerine ve deneyimlerine bağlamıştır. Din bu bağlamda toplumların yönetim biçimlerinde, sevk ve idaresinde çok önemli roller üslendiği gibi, sonuçta gerek bireyler toplumlararası çıkar çatışmaları da dinsel temellere dayandırılarak, bir baskı ve zulüm aracı olmaktan öteye bir işlev dine ne yazık ki yüklenememiştir. Bu bağlamda 1789 Fransız hitilali ile belirlenen bir reform ve rönasans sürecine baktığımızda inanların doğuştan din inanç özgürlükleri ırk ve renk ayrıı gözetilmeksizin düşünce öz ve yaşama özgürlükleri yasal güvence altına alınmıştır. Liakli din ve inanç özgürlüğünü bir güvencesi olmuştur.
Ancak günümze gelindiğinde '' Kişiler laik olabilir ama devletler laik olmaz'' klişesi altında herkese zorlayıcı bir dayatma ile belirli dini esaslar kabul ettrilmeye çalışılan bir tutum sergilenmektedir. Bu bence çok büyük yanlıştır. Atatrükün kurduğu Türkiye cumhuriyeti de çağdaş esaslar üstüne kurulmuş bir laik sosyal demokartaik bir hukuk devletidir.Dinde asla baskı zorlayıcılık olmamaıdır.Olursa yapn kişini kiş ile tanrı atasında ne gibi bir fonksiyonunu olduğu sorgulanmak durumundadır. Oysa bugün TV kanallarını açtığımızdas bazı kişiler adeta şeyhül islam keslimişler ve kendi adlarına fetva verir konumdadırlar.Bazıları konuşmaların içeriğini dayatmalara vardıran ve gerçekte Kuran'da yeri olmayan husular da kapsamıştır ki bu medya bombardımanına insan beyni dayanamaz durumdadır ve bu baskı sürdüğpü sürece insanlar özgür düşünme yeteneklerini kaybetme ve doğmatik düşünme kalıplarını kulaktan duyma her şeyi doğru kabullenmek tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Araplara baktığımızda ise; bugünü ABD'ni arka bahçesi konumunda ve hâla krallık şeyhlik emirlik gibi çağdışı sömürü düzeninin devam ettrlidiği bir sitemle yönetilmekteler. Aslolan emektir ve emeğe saygıdır, düşünceye ve insan olan herkese, halklara saygıdır. Ancak benim kültürüme saygı duymayıp da ülkelerindeki tarihi Türk Kalesini yıktıran anlayışa ben de saygı duyamam.
Zemzem ise ben içtim. İnancıma göre sudur.Sudan başka hiçbir şey değildir. Andolu'mun bir tek pınarını zemzem ile değişmem.
Atalarımızın hayatın asıl kaynağı olan doğaya büyük sayd gı duymuşlar( Gök, dağ, deniz güneş, ay ve yıldız) çocuklara onların adlarını vermişlerdir. ne zaman ki doğadan koparsak yaşama şansımızı yitririz. ''Beyaz adam geldiğinde elinde incil vardı, bize gözlerimizi kapamamızı ve dua etmemizi söylediler
Kendi milletimiz icin söylenmesini arzu etmedigimiz sözleri baska milletler icin etmemeliyiz diye düsünüyorum.
Belirtmeden gecersem bir vebali olur düsüncesiyle dostca yazdim.
IRKCI düsüncenin kök budak salarak insanliga büyük ACILAR vermis ALMANYA'dan yaziyorum.
Selâm ve SAYGILARIMLA...