İkisi de siyahtıderinden yağ kokusu. isli bir duman, titreme nöbetinde. idare lambasındaki zayıf ışık, avlu sakinlerinin, parlayan yıldızıydı. siyah gölgeler yerlerini almış, çoklu dansta figüranlar hazırdı. derinden gelen havlamalar! karanlığın içinden çığlıklar! uzun gecelerin, dinmeyen sesleriydi. tandırın etrafına toplanmış insanların arasında, kedimiz, her zaman bir yer bulurdu. bazen bende. bir kenara serilmiş yer yatağındayım. yün yorganın altından, siyah gölgeleri izlerdim. izlerdim de sırlarına, aklım ermezdi. henüz küçüktüm. saatler boyu anlatılan masallar, keloğlan, kaf dağları, haramiler, uykumun vazgeçilmez düşleriydi. lambanın seyrinde, üşüyen bedenim, sıkıca yorgana sarılıyordu. devlerden mi korkardım, yoksa gölgelerden! anlayamazdım. bir gürültü kopar avluda. düşen bakraç sesleri, horozların ötüşü, birbirine karışırdı. sessizlik içinde kılınan namazlar, sabah vaktinin habercisiydi. Tandırdan gelen duman, burnumu sızlatırdı. karganın sesi duyulur, öteden. ninemin aklı kargada. bir haber gelecek diyor, kendi kendine. o, öyle inanmıştı. beklerdi, merakla! bende, öyle. tavana sıkıca bağlanmış, uzun, yuvarlak yayık. çıkarım üstüne, çocuk aklım oyun peşinde. saatler boyu çırpılır, katılaşır yağ. yorgunluğun hazzı güzeldi. yağında öyle. sürülür ekmeğe iştahla. kokusu hala burnumu tırmalar. büyük kazanda pişen lorun tadı, tandır ekmeğinin unutulmayan lezzeti. yoksulluk vardı hanede. aksine derin bir mutluluk. hissederdim. yaz tatilinde köye gelirdim. harmanlarda oyun, derede çimmek, vazgeçilmez tutkularımdı. birisini izlerdim, nedenini bilmeden. yırtık eşarp başında, çorapsız ayaklarında kara lastik. onunda, yarısı yırtık. eski elbisenin içinde, sanki bir ceylan. adını unutalı çok oldu. kimlerdendi, hala bilmem. siyah gözleriyle bakıştığımız anlar yok mu? küçücük yüreğimde tarifsiz heyecanlar. utanırdım. çocuk duygularım bana; korkuyu gölgelerde, aşkı gözlerde yaşattı. ikisi de siyahtı. Ve öyle kaldı. Mehmet Macit 05.02.2012 |