Bu Kent!..
Bu kent, oldum olası
Vuruluyor sokaklarından... Ben dur demiyorum, diyemiyorum. Kimse dur demiyor, diyemiyor!... Kırılıyor cesareti toprağın-suyun, Güller duvar diplerinde çürüyor. Ağlıyor bir martı, Çığlık-çığlık sövüyor. Bu kent, oldum olası Vuruluyor sokaklarından... Kaldırımlar kan emiyor, Kemiriyor bir fare; Umudu kemiriyor tenha bir köşede... Bu kent, ölüp, ölüp diriliyor; Sarı, siyah ve kızılda… Buğday renginde, Tuzlu tadında, İri gözlerinde, Tanımadığı bir gecede; Tanımadığı bir nefeste, Ölüp-ölüp diriliyor; Namussuzun elinde. “Sevdiğim, Senin ellerin bu kentin neresinde!?...” Bu kent alnından terliyor; Yüreği korkudan titrerken. Koca kent korkar mı!?... Toprak titrer, Diken biter namussuzun Soluduğu gecede, kentte! Vurdular. Koca kenti vurdular Sokaklarından. Kaldırımlar kanıyor Kemiriyor bir fare güneşi Karanlıklar bitmesin diye. Bu kent, ölüp, ölüp diriliyor İnsan bildiğinin aç nefesinde. Bu kentin her köşesinde, Yarım yamalak bir aşk soluyor, Yakalanıyor sevda çaresiz bir illete. Yarınlara seslenenler oluyor Bu kentin duyarsız duvarlarından!... Ömrünü almadılar mı Duyarsızlığa bir çizik atandan!?... Bu kent oldum olası Vuruluyor sokaklarından!... “Sevdiğim inci dizelim, Tut umudumun ucundan.” Anlatamadı kimse, herkes sustu Anlatanları da anlaşılamadan yer yuttu!... Vurdular. Vurdular kenti uykusunda. Kaldırımları, duvarları kanıyor. Bir sefil kusuyor Umuda, uykuya, yaşamına. Evler bacalarından soluyor; Kurum yağıyor yüzlere... Bir sis, bir pus oluyor gece; Kurtları, çakalları saklıyor koynunda. Bir köpek, yavrularını koruyor. . Bu kent, ölüp-ölüp diriliyor; Ciğeri on para etmezin nezrinde, Kurtlar, kuzu çeviriyor, Eski bir viranede. Çoğalıyor öldükçe bu kent. Çoğalmakta söven martı. Çoğal sende. “Sevdiğim yüreğin mi kanıyor; Yüreğimin içinde!?... “ Kan seli, katıyor önüne bu kenti. Ay’a kan sıçrıyor; Silmek isterken bir yıldız, Nicesi gibi bir bilinmeze kayıyor. Bir genç kızın geleceğine sövüyor Yetmiyor eyleme geçiriyor ırz düşmanı!... Oysa namusundan kıl aldırmıyor Mangalda kül bırakmıyor; Karalarken arkadaşlarına kendi gibi olanları. Genç kızın geleceği kaldırımları boyluyor, Yazık oluyor, yalancıktan ağlıyor bu kent; Gece bir zindana atıyor, Ayaklarına pranga oluyor, Tuz olup, su olup hırlı bir nefesin Alnında kirli tere karışıyor, Çöküyor başına, Çöktükçe çöküyor gece; Bir köşe başında, Bir kapı arkasında... Köşe başı, kapı arkası, Sessiz isyanında. Gencecik bir fidan kırılıyor; Yüreğinden, incecik sızıyor kan… “Elini vicdanına koy ulan!!” Vurdular bu kenti, Önce sokaklarından sonra duvarlarından İnsan kalmadı kentin insancıklarından. Aş istemekten geçmiş çocuklar Okul diyorlar!?... Bir lokma ekmek yanında Sevgi, ilgi bekliyorlar. Bu kenti vurdular Dört bir yanından. Kadınları dul kaldı Çoluk-çocuk yetim “Sevdiğim... Tut iki yakamdan, beni hırpala, Yeter ki bırakma.” Bir avcı pusuya yatmış. Hır bulaşmış-gür bulaşmış, Bu kentin diline!... Gözler, ağızlar açık kalıyor; Aç nefesler havayı kirletiyor, Ana demiyor, bacı demiyor, Utanmıyor, sövüyor, Sövüyor ağız dolusu, Kesmiyor ırz düşmanını Eyleme geçiriyor. Bu kenti vurdular. Kaldırımlar kan. Mezardan yedi ceddiniz, sövüyor; Bu kenti siz vurdunuz ulan! “Sevdiğim... Senin ellerin bu kentin neresinde!?...” Ay firari gecede, Ölüp-ölüp diriliyor bu kent. Kaldırımlar, Cinayet kokuyor, Kan kokuyor!... Bir adam, hayatını özetliyor. Belalar çekiliyor karşılıklı; Keskin belalar, damarları kesiyor. Biri söyleniyor; Namus dediğin kolay bulunmuyor. Bu kenti vurdular. Bildiğinden, gördüğünden, En çokta kalleşliğinden korktular. Adım atılmıyor her yer kan, Sizi doğuran, bilseydi, Doğurur muydu hiç ulan! Öfkem çoğalıyor. Anlamadan, ana oluyor kadın, Sırf doğuruyor, Sırf çoğalıyor diye; Eli öpülüyor. Bir köpek, Bir duvar kenarında Çoğalıyor; Sırf doğuruyor, Sırf çoğalıyor diye bir köpek; Katlediliyor. Bu kenti, vurdular oldum olası. Kaldırımlar kan koktu önce. Geceden güne sızıyor kan. Sizden başkasının anası yok mu ulan!! “Sevdiğim... Alevler yükseliyor, Bu kentin her yerinde. Yüreğini getir Yüreğin nerede!?... Acımı bileyeceğim yüreğinde.” Gece uzuyor... Bu kentin gecelerinden Bir garipliğin boynu vuruluyor. Bir adım geriye kaçanlarda olur İki adımlık geceye koşanlarda Coştukça coşuyor yalancı bir sevda! Sorarım size!! Aya sıçrayan bu kandan Ve o sizi doğuran anadan damı Utanmadınız ulan!! “Sevdiğim... Kör bıçağa dayadım ağzımı Öpemem dudağından!” Bu kent oldum olası vuruluyor Sokağından... Bitmiyor şiir Korkarım hiç bitmeyecekte Ne bu kenti vuran eşkalsizler Nede sevdasına sahip yiğitler tükenir! “Sevdiğim! Oysa sana sevdiğimi hiç demedim, diyemedim.” Hasretinin başladığı günden Bu kentte benimde hesabım kesilir!... AsabiŞirin 2oo, |
DUVAR YAZISI
Duygusal bir anımda,en hayırlı bir günde,
Bir yazı okumuşttum duvarların birinde:
“Ben ne insanlar gördüm,sırtında elbise yok,
Ne elbiseler gördüm,içinde insanı yok.”
Ben ne insanlar gördüm,içlerinde ruh yok ki,
Ruhsuz vücut iş görmez,yüzlerinde nur yok ki!
Bomba etkili sözler beni yaralamıştı,
Kanayan yüreğimde perde aralamıştı.
O yazıdan ders aldım,acıdım muhtacıma,
Asla yaranamadım ne ele,ne bacıma.
Çıplak görse yüreğim,hep sarıp sarmaladı,
“Kanım” dediğim kardeş yüzümü tırmaladı.
Şapka baştan düşünce,kel yüzüme sırıttı,
Bencillik öne geçti,çıkar perdeyi yırttı.
Derdi “derdim” sanınca,aptal yerine kondum,
Maske yüzden düşünce,aklım buz tuttu,dondum.
Bundan sonra boşverdim,düşünmem fazla derin,
Alından dökülmezse,kadri olmuyor terin.
Dert etme asîl yürek,çıplağı sen soymadın,
Süslü elbiselere odunu sen koymadın?
Nazım İNCE