YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK -3
İşte tarih
İşte şiddetin iğrenç yüzü Biz başlatmamışız hiç bir savaşı Bizimle başlatılmış bütün savaşlar Bizimle bitirilmiş yine Kölelik çoğaltan zaferler adına Vurulup düşmüşüz dünyanın her yerinde Gidenimiz bir daha dönmemiş geri Yemen olmuşuz Balkan olmuşuz Seferberlik olmuşuz Ve her büyük savaşın sonunda Ölümlere karşı türkülerle durmuşuz Hangi inancın sesidir bu Hangi körlüğün koyun kurbanlığı Ki uğrunda can verdiğimiz topraklarda Canı alınan kurbanlara dönmüşüz Doğan günü kardeş bilirdik oysa Akan suyu yoldaş bilirdik Mutluluğa koştururduk atlarımızı Sınırsız özlemler içinde ve suskun Yine yollarda sessiz kalırdık Biz bizsiz delen Ferhad’ı alkışlar Bizi bizsiz seven kerem Kerem’i tanırdık Kül olurduk aynı yangınlarda Yine birbaşımıza kimsesiz ağlardık Öylesine yaşardık ki günleri yüzyıl gibi Cehennem bile imdat dilerdi bizden Cehennemi cennete yine biz bağlardık Ne yaptıysak yetmedi sesimize Ne söylediysek yetmedi Karlarla silelendi nice dağlar Kalburlarla elendi Ey bağrımıza bastığımız deli sevda İşte yine doğayı doldurup yüreğimize Yağmuru çağırıyoruz yanan ellerimize Bir ilkbahar gecesinin ortasında Şimşeklerle gelen o kıştan sonra Herşey yeniden başlıyordu yine Sanki kimliğimi Yaralı bir kuş değilmiş gibi Ve bakmıyormuşuz gibi Bulutların taa üstünden Yerin taa derinliklerine Yeniden yükseliyordu aynı sesler Süngerler çekilmiş gibi üstümüze Nice yıllar geçmişti aradan Her anı bir başka deprem Bir başka kırım içinde Dört bir yana haberler salınarak Öldü denildiği halde inanılmayarak Ve gittikçe silahlaşan türkülerde Dağlara güneş doğdurulmayarak Nice yıllar Her anı kutsal bir çığlık içinde Barış dedik bunca yıl Kardeşlik dedik-sevgi dedik Yepyeni umutlar doğurduk umut tacirlerinden Düştük peşlerine korkusuz Aç-susuz Ve en dikenli yollarda yalınayak Gelecekleri kapkara Dilleri yumuşak Yalanları güzel ve ak Girdiler dünyamıza alkışlanarak Onlarda barış dediler bizim gibi Kardeşlik dediler- sevgi dediler Hatta kurşun yağmuru akşamlara karşı Yalnızca gül ve güvercin dediler Sonra sığındıkları gizli beyler Defne dallarıyla tutuşturup ateşleri Güvercinleri pişirmeden yediler Toprağı çıldırtan güller söylemişti Onurla şahlanan kitaplar Ve kararmayan yürekler söylemişti Gözyaşına karışırken ter Biliyordukki güle hançer Barışa hançer Sapalayan eller Kırılmak zorunda birer birer Hangi ışıktı o karanlık gecede Hangi sevgi – hangi gül Hangi barıştı onca ölümler içinde Sevgiyse çocuk yüzlü diyorduk Barışsa sabah sözlü Patlayıp fışkıran Leylak yüreği bir şafakla parlayan Ne açlık – ne zulüm – ne de kan Ancak biz kazandığımız zaman |