GÖZLER YANGIN ŞİMDİ
bunca yıl çığlıklar koşturulmuş bu yolda
deli taylar gibi ter içinde çığlıklar savrulan bir yanlışa vurulmak için mi yoksa dağları yırta yırta yürüyen bir ırmak diliyle durulmak için mi gözler yangın şimdi-ufuklar duman dünya değişiyor-masalı koca bir yalan tam kırk yıl bulandırdılar suları nilüferleri dağlara taşıdılar kekikleri çaylara uğrun uğrun-ince ince-gizlice ve sinsice yürüdüler karanlıklara pınarbaşlarında yarpuzlar utandı ormanda köknarlar sonra leylak düşmanı bir akşam vakti dünyanın değiştiğini buyurdular ihaneti kanlı bir gelinlik içinde yeryüzünün yatağında doyurdular durduk düşündük sularla birlikte dağlarla - ormanlarla - bulutlarla birlikte durduk düşündük nergislerle - nevruzlarla - güllerle birlikte yok olan hiçbir çiçek yoktu yeryüzünde durduk düşündük martılarla - turnalarla - güvercinlerle birlikte yok olan hiçbir güzellik yoktu yeryüzünde durduk düşündük nehirlerle - denizlerle - okyanuslarla birlikte yok olan hiçbir dalga yoktu yeryüzünde tamda yunuslar sevişirken arşipel’de tamda gökkuşağı sevinleşirken özlenen renkler siliniyor dediler tamda insanın insanlığına çeyrek kala yarım metrelik cam bir savaş alanıyla çıktılar karşımıza teknoloji yalanıyla gözler yangın şimdi ufuklar duman dünya değişiyor masalı koca bir yalan çocuklar ölürken bütün ülkelerde ey koca nazım ey ustamın ustam dediği milyonlar içindeki vatansız yalnızım çocuklar güldü demiştin o büyük ülkede gel de gör şimdi o yüzlerde büyümüş yarınsız öfkeyi gel de gör gece gelen telgraftaki yüce değerin nasıl bir körlüğe kurban verildiğini yureklerde yükselen son anıtında gel de gör nasıl yerlere serildiğini sonrası vurgun soygun ve talan sonrası gözyaşı ve kan çaykovski harlemde bir tepinme tolstoy sütyen boşluklarında pembe dizi mayakovski bir papaz duası belki puşkin çarlık özlemlerinin şiirsel gizi gözler yangın şimdi ufuklar duman dünya değişiyor masalı koca bir yalan ne olur tunçtandı demirdendi demeseydin bir tabuttan korkan o şaire gönül vermeseydin neruda’nin şili kasımpatılarını hasan hüseyin’in kırmızı gül dallarını howard fast’in fırtına sonrası çığlıklarını ölmeden önce mezarının başına koysaydın burcu burcu koksaydın dünya değişiyor masalına kahkalar atsaydın son anda sokup ellerini kanayan kalbine çocuk yüzlü yepyeni bir şiir çıkarsaydın nasıl da severim seni hiroşimalı bir kızın yaprak dudaklarında işçi tulumuyla istanbul da taksim alanında ve 1960 yazında küba da nasıl da severim al şimdi ellerimi yattığın o büyük ülkenin topraklarına uzat yanar parmaklarım yanar ne şolohovlar ne de gorkiler var yalnızca seni o topraklarda tutsak edenler ve memedin özlemiyle oraya gömenler var yanardağlar mı patlıyor bilemiyorum denizlerle karalar yer değiştiriyor dinazorlar mı gocuyor yoksa bir yanım tırpan yine-bir yanım gül bahçesi bir yanım soygun yine-bir yanım ter ezgisi söyler misin ey ustaların ustası nedir bu değişmenin yarınsız sonrası şimdi senin ceviz yaprağı kıvıl kıvıl ülkende kimi dünya değişiyor masalının halinde ki orta asyanın kımız tadı hala dilinde kimi zonguldak madenlerinde paşabahçede ve çukobirlikte yurtiçi kargoda ve toros gübrede direnen bütün yüreklerle birlikte kimi dort bin yıllık güneş peşinde adının özgürlüğü için döğüşmekte değişen nedir söyler misin alınterinin nehirleştiği bu yaşam içinde bir tren penceresinde saman sarısı saçlar rüzgarın yelesinde nasıl ülkeden ülkeye beyinden yureğe nasıl fırtınalarla koşar o büyük coşkular o sonsuz duygular uzansam her teline şimdi ellerim yanar her biri beş dolara bir masadan uçar bir başka masaya konar seninse bu körkütük gidiş içinde insanlık adına yüreğin bir başka kanar dikersin gözlerini masmavi yarınlara insanlığın insanca yaşamını özlersin ve söylenirsin kendi kendine çağının tanığı her şair gibi sen de ne açlık ne zulüm ne de kan ancak biz kazandığımız zaman ve bütün insanlık insanca yaşadığı zaman |