NEREDESİN SEN?
Ümide Mektuplar-36
A benim kardeşim gönülden selam Vermek istiyorum neredesin sen? Bilgi denizinden bir iki kelam Dermek istiyorum neredesin sen? Sürüler yürürken çalsın kavallar Bahar neşesiyle açılsın kollar Dumanlı dağların ardında yollar Görmek istiyorum neredesin sen? Şiirler söyle gel, ister nesir yaz Çınlasın kubbede söz avaz, avaz Bu kışta geçmekte gelmekte bak yaz Sormak istiyorum neredesin sen? Gökten süzülürken kar tane, tane Sakın buluşmaya bulma bahane Kurulsun ufukta bahçe şahane Varmak istiyorum neredesin sen? CEYHUNİ ümidim düştü toprağa Kök salmak istiyor ovaya, dağa Dile destan bir köşk şu garip bağa Kurmak istiyorum neredesin sen? 17.01.2012 CEYHUNİ (Mustafa AVCU) |
Şiirin kendi içinde tarihi sürecine, edebiyat tarihindeki seyrine bakmadan şiir oluşturulması ne garip değilmi. Şair şiir yaza,r şiir nedir diye sorgulamasa, benden önce ne yazmışlar diye, merak etmezse ki tabi biz merak etmeyenleri, sorgulamayanları konuşuyoruz. Çağdaşları neleri nasıl yazıyor, şiiri nasıl oluşturuyor diye merak etmezse. Şiirin geldiği durumu bilmek istemezse, nasıl şiir yazdığını nerden bilecek. Kendinden önceki zirvelere bakarsa, şiir hakkında sağlam bir bilgi edinmiş olur. Eline, kafasına bir terazi kurmuş olur. Kendine bir kılavuz edinmiş olur ne dersiniz. Aynı zamanda günümüzde şiir de söz sahibi olanların ürünlerine bakması menfaati icabıdır. Şiir nasıl örülüyor dikiliyor.
Şiir yazmak, yazılı bir ürün vermek ne güzel, ne iyi. Fakat yazmanın okumaya eğitime dayalı olduğunu bilmemek ne acı. Hala toplumumuzda, şiirin res min angaryadan görülmesi medeniyetler içindeki durumumuzu belirtmesi açısından bir göstergedir sanırım. Şiirin güzel sanatlar içindeki önemini top yekün kavrayamadığımız, gerekli yerde olmadığımız vahim, elbet. Onbinler in şiir yazdığı ama okumadığı esef verici değil mi.
Bir de ekran şairleri ele alınmalı ve onlarla ilgili düşünceler üretilmeli. İnsan oğlu her zaman güzele ve güzel söze hayranlık duymuştur. Hoşuna giden en güzel şiirlerin mısraları ve kıtaları ile konuşmalarını süslemiş. Hatta şaire değer atfetmiştir. Çünkü şair kimsenin bilmediği kullanmadığı güzel ve tumturaklı cümleleri kullanmıştır. Ekran şairleri elbette takdir edilmeli, ve verdikleri hizmetle şiirin yolunu açtıklarını bilmeliyiz. Fakat ekranları tercih etmeyen şairler unutulmamalı.
Şiirin vazifesi var mıdır yok mudur tartışması hep süregelmiştir. Yok diyenler için söylüyoruz. Bu size biraz insanın vazifesi yoktur der gibi ya da düşünmüyor der gibi gelmiyor mu. İnsanın vazifesi varsa şiirin de vazifesi vardır. Her düşüncenin ve inancın ve insanın bir vazifesi vardır sanırım. Şiir bir oyalanma oyuncak değil. Şiir bir karın ağrısı hiç değil. Şiir yolcunun azığı dilindeki kelimeleridir.
İnsanın var oluşunu kendi dışındaki ve içindeki varlığı ve varlıkları tanıyıp algılama ve ifadesidir. Şiir nedir sorusuna laf ebeliği diyenler niye şiir mısralarıyla uğraşırlar acaba. Laf olsun diye şiirle uğraşılmaz herhalde. Biliyor ve anlıyoruz ki şiire baş koymuşlar şiir nedir sorusuna kafalarını yormuşlardır. Bununla ilgili düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Ya hiç merak etmeden şiiri bilmeden şiirler uğraşanlara ne demeli.
Üzerinde durulması gereken bir konu var ki, kırsal kesimin yani köyün kasabanın edebiyatı, şiiri, düşüncesi buna dayalı olarak hayat tarzı, ( hikaye şiir roman) oluşturulmadan, şehrin ve insanının sanatı ve edebiyatı nın oluşturulması eksik kalacaktır. En az şehirli kadar köylünün de düşünmeye, akletme nin alet edevatı olan kelime ve kavramlara ihtiyacı vardır. Ne yazıktır ki bu bahsettiğimiz konunun eksikliği sonucu köylerde hatta şehirlerde, kelime ve kavram fakirliği düşünceyi kısırlaştırmıştır. Tarihten edebiyattan kopuk güzel sanatlardan zevk almaz bir kalabalık ortaya çıkarmıştır. Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamaz anlayamaz hale gelmişizdir. Miras bıraktıkları kütüphaneler dolusu kitapları okuyamaz anlayamaz duruma düşmüşüzdür. Çünkü tarihte şiirin ve düşüncenin bir beyefendiliği ve değeri vardı. Şiir bir edeb işiydi. Eski insanımız konuşmalarını yunustan emrahtan dörtlüklerle süsler cümlelerine bir seviye katardı. Şimdi öylemi…. Ülkemizde baştan sona bir kısır döngü, düşünce yetersizliği ifade eksikliği yaşamaktayız. İletişim kazalarından düşünce üretimine geçemiyoruz.
Beyinlerde ki lügatte kelime fakirliğinden, kalplerdeki basiretsizlik yapılan bütün icraatlara olumsuzluk sirayet etmekte. Sevgi yok saygı yok biribirine göre herkes yanlış içinde.
…..yanlış düşünüyorsun
….yanlış düşünüyorlar
….yanlış düşünüyoruz.
oysa bu doğrumu, biz biliyoruz ki yanlış düşünce yoktur. katılmadığımız düşünce vardır. insanlar, istediği gibi düşünebilirler ve konuşabilirler. söylenilen düşünceye yanlış düşünce demek kadar bir ilkellik yani iskolastizm varmı. işte bu felaket okuyarak güzel sanatlarla, şiirle aşılacaktır. her insan okumak ve üretmek zorundadır. netameli konu ya geldik okumayan, kitaplara bakışını, yüzünü dönmeyen, yeni çıkan kitapları merak etmeyen nasıl üretecek. gelişkin insan kitap satın alan, hediyesini kitap olarak tercih edendir. insanlar istediği gibi düşünebilir ve konuşabilir. bunun için hür düşünce hür ifade gereklidir. anlatmaya çalıştığımız da budur.
İşin içinden çıkabilmemiz için kitaba, şiire ve insana dönmeliyiz. Kalite ve karekter sorunu yaşamaktayız. İstenmediği halde yapılan en iyi şey sinir savaşı, kör dövüşü olmakta. İnsanlığın ve uygarlıkların gerisinde kalmaktayız. İhtişamlı tarihimizin gölgesi bile bize ağır gelmekte. Bıraktıkları şiir, mimarı ve uygarlık eserlerine bir yabancı gibi bakmaktayız. Biliyoruz ki Osmanlı hakanı kanuninin bile bir divanı vardı. İkinci Abdülhamit yorgunluğunu marangozluk yaparak atıyordu. En önemliside genç neslimizin o harika enerijisi olumsuz ve verimsiz şekillerde zayi olmakta. Üretmeyen kişi ler olarak sigara duman larında vb. durumlarda zamanın içine girememekteyiz. Ömürler heba oluyor. Şiirle ne ilgisi var deniliyorsa tarihe bakılsın yeter. Sonucun sonucu kaotik durum, ardından korkular, bitmek bilmeyen tedirginlikler, bayağılaşan ilişkiler. Karşılıklı suçlamalar. Bundan sonrası korku edebiyatı artık, yasaklar yasaklar.
Bu meyanda sonuç olarak korku edebiyatının, hayatın bütün safhalarında, keşmekeşlik, tedirginlik, vurdumduymazlık görülecektir. Sinir ve sindirme kendini gösterecektir. İstikrardan bahsedenler istikrar kelimesini tekrarlamaktan öteye geçemeyeceklerdir. Öyle istikrar kendi çıkıp gelen bir şey değildir. Adını zikredip duracaklar her ağızlarını açtıklarında krizler olacaktır. Okumayan, düşünmeyen kitapsız şiirsiz kalmış insanların krizleri.
İnsanımızın bütün vaktini derdi maişete ayırdığı bu dönemde /daha doğrusu ayırmak zorunda kaldığı/ bu vakitlerde şiir kendini hissettirmekte zorlanacaktır. Sonuçta edebiyattan, düşünceden beslenememe kişiyi acizleştirecek hayatı sıradanlaştıracaktır. Bahsettiğimiz acizlik Allah karşısındaki acizliğin yanında başka bir acizliktir. Atalarının eselerini bilememe. Özellikle şiirden merhametten uzaklaşma güzelliklerin tabiatın kıyılmasına yol açacaktır.