Geçesin ki kendinden, bu dünyadan geçesin;
Boyuttan soyutlanıp, mânâsına geçesin…
Ne dilersen karşına, önce kendine dile;
Dile ki düşmeyesin, utançta dilden dile…
Ferâset kılıcınla kibrini dile dile;
Benliği eze eze… Anca ıslâh olursun…
Yunusça nefes alır, mısralarda solursun.
Boşa değil, nazımla, çiğnedin bu elleri;
Bilirsin ki
gül kokar;
gül verenin elleri.
Bu düstûrla söz söyle gücendirme elleri.
İnsan insana gerek; idrâk et, ne olursun!
Dünya ahret, tarlanda, ektiğini bulursun.
Zaten, hayat değil mi, başlı başına çile?!
Dolam dolam tecrübe, ömrün
zamana çile!
Hecehâne içinde çektiğin altın çile;
Fark eder mi, sarrafı, bakır dese n’olursun?!
Hikmetin mi sarsılır? Hepten mi kaybolursun!
Sanma işim serzeniş, kahir, kahır, hep sitem…
İstem o ki; gör ben i, bakiyene hepsi tem…
Salih ERDEM / AYDIN