KENDİMCE SÖYLEŞİLERİM
İçimin Savaşı
Adımlarım sokaktaki izleri, Adımlarımda varlığın kurulmuş. Gölgesiz bedenimde keyifte Ruhsuz varlığım … Ne biraz ileri ne geri Öylece kalakaldım ortasında hayatın. Koşar adımlardayım… Cevapsız sorular tırmalarken benliğimi Savaşımda yenilginin başı eğik… Kahkahalarla çınlatıyor zafer, Tüm uzuvlarını beynimin. Kemiriyor iç hesaplaşmalar, Ne bir artı ne bir eksi… Bıraktım kendimi öyle Olmayan denizin Olmayan kumsalına Ve siliyorum gözümdeki yaşları… 6.12.2011 Aşkın bir bulaşıcı hastalık olduğu söylentisi var…7.1.2012 Bir kitabın arasında kurumak için miydi geçen onca zaman?10.1.2011 Kişiliğinin en çıplak olduğu anlar, en fütursuz olduğu anlardır kişinin. O an her şey yoklara karışmıştır, bilinmez bir şekilde dostluk, vefa falan filan ötelenmiştir ve bencilliği ile kol kola bir bilinmez kendi sarmıştır dilini, tavırlarını. Farkında olsa belki dur diyecek kendine ama sınır ötelerdedir o an ve silahını kuşanmıştır dili. Savurur sözcükleri birbiri adınca özensizce. Kırılır mı, darılır mı düşüncesi asla yoktur ortalıklarda… Sanki içinde biri, eli belinde istediği gibi kırıp dökmekte ortalığı… Hatta bir oh çekmenin ferahlığı da vardır sanki içinde, nasıl bir doyumdu bu! Sonra… Sonrası işin en el ayak çekilmiş hâli oluyor, derin bir ölüm sessizliği… Evrenin yaratılışındaki bilinmez sessizlik kaplar o kıyametin ardını ve sarılır arsız ruhuna insan, oturur yalnızlığı ile baş başa…13.1.2012 Bahçemdeki gül, İnadın neden ki bunca ayaza ve kara rağmen nedendir seni yaşamaya bu kadar sımsıkı bağlayan? Hadi ne olur bana da ver içindeki yaşama azminden birazcık… 13.1.2012 İçimdeki tüm bıçak kesiklerin kabuk bağladı ve sen kendini tahmin edemeyeceğin kadar uzağa fırlattın… Bu kadarını sen bile düşünemezdin belki, şu evrenin dolambaçlı hayat parçalarının hangisinde keyif sürmektesin, artık bunu düşünmekten uzağım. Sadece elimdeki buruşturulup atılmış mendile bakar gibi bakıyorum yüreğinin gölgesine ve sadece içim eziliyor… Aşkın bu kadar basite alındığını görmek içimi acıtıyor… Gölgesi de mi olamazdı o büyük sevdanın? Demek ki rüzgârla değil rüzgâra karşı mücadele edip uçan uçurtma kadar dayanıklı değilmiş o paçavra yüreğin. Hadi uç şu gökyüzünde ve ıraklara savrul… Hatta gökkuşağının altından geç de bir de benim gözümle gör dünyayı. Neden ki bunca boş sözüm? Bilip de bilmezden geldiğim onca gerçeği kucağına bırakıyorum ve toprağıma sırtımı verdiğimde açık kalacak gözlerimle bakıyorum güzel bildiğim kalıntılara… Sana sağlıcakla kal demek isterdim ama diyemiyorum, bana elveda bile dedirtmediğini hatırlayınca o kırmızı gülün alının olmadığını anlayıp vuruyorum tüm türküleri sazın mızrabıyla. Kara gözlerime eş gecelerimi aydınlatmak ne zor artık… Şimdi ben Leyla, gömerken Mecnun’u aşkın başı sağ olsun diyorum. 16.1.2012 SERAP HOCA |
Tebrik eder saygılar sunarım.