ADI BEKİR'Dİ...
Esmerdi, çakırdı,
Üçgeni andıran, Bir yüzü vardı, Yanağı çukurdu, Boyu kısaydı, Doğmadan mağlup olmuş, Yorgun bir taydı... Zayıftı, çelimsizdi, Felekten hep gol yiyen, Hile hurda bilmeyen, Dosdoğru bir adamdı, Filimsizdi... Adı ’Bekir’ idi, Soyadı ’Yaslı’... Doğuştan bâkirdi, Pek çok iş değiştirse de, Fırıncı aslı... Birlikte büyümüştük, Hatırladım, o benden, İki yaş küçük... Ben, bir aşktan uyanıp, başka aşka dalarken, Bu belalı çiçeği hiç koklamadı Bekir’im... Aşk lafını duyunca, Bunu zengin, avare insanların, Hanesine zimmetli bir sözcük sandı, Tüm ömrü boyunca... Garibim... Bir mahalle takımımız vardı, Maçlar yapardık gazozuna. Sanki bizim Bekir gider, Gelirdi yerine Maradona. Ben haliyle ’Dobi Hasan’ olurdum, Kardeşi Adem ise Jean Tigana! ... Yaşardı belki de, Epeyce bir süre, Gurbete gitmese, Burada kalsaydı... * * * * * * * * Sonra duyduk, evlenmiş, Bir hayırsız kadın, yakmış başını... Tam mutlu olur bizim Bekir dedik, Haram etmiş kazandığı helal aşını... Bir akşam, İstanbul’da, bir varoş mahallesinde, Bir araba çarpmış dediler, bizim Bekir’e... Ağır yaralıymış... Kör kütükmüş, sarhoşmuş, İçtikleri belli ki yetmiyormuş, Kahrından yine içmeye gidiyormuş... Çarpan acep kimmiş, nereliymiş? O saatte ne halttan geliyormuş... Hiç bilmedik, anlayamadık hâlâ, Bitkisel hayata girmiş bir süre... Sonra yummuş gözlerini zavallı Bekir! Aslında hiç açmadığı dünyaya... Gördüm definden önce şöyle bir yüzünü, O esmer çehreye sanki nur inmiş... Dedim, böyle esmer gösteren, Bizim Bekir’i, Çektiği ömür boyu hüznü, Ve dünyadan sirayet eden Kir imiş… İsmail Güçtaş |