BU KENTİN ADAMLARI VE KADINLARI
Bu kentin kadınları kırmızı giyinir,
yollara şerit çekerlerdi topuklu ayakkabıları ve çarpık bacaklarıyla. Herhangi bir önemsiz akşamda, neyin şerefine içtiğini bilmeyen adamlarla şuh kahkahalar atıp kalkmak üzere olan sallanan vücutlarıyla yer ayırtırlardı sıvası dökülmüş çift kişilik odalarda. Sokakları vardı bu kentin kadınlarının Yürüdükleri zaman ağlamaklı olup, ışıklarını sallandıran, mahalle bitirimlerini saygı duruşunda karşılayan. Yüzünden acı akan kadınlarıda vardı bu asfalt yolların Bazıları gerdek için sinema salonlarını seçer bazıları ev için mahallenin ablasına boyun eğerdi. Bu kadınların çantalarında makyaj malzemesi yerine doğum kontrol hapları,antidepresanlar,prezervatifler vardı ve kimsenin anlam veremediği hüzünleri. Şiveleri bozuktu bu kadınların, konuştukları zaman sesleri titrer, sustukları zaman israfili imrendirirlerdi. Öyle kadınlara sahiptiki bu kent Gözleri açık kalmış ölüleri ağlatan, kendileri ağladığı zamanda tanrıları utandıran. Eli öpülesi kadınlarıda vardı bu kentin, kutsal rahimlerinden yiğitler yaratan. Parmakları ojesiz damarları patlamış, öpüşmeyi bilmeyen, kocasının ter kokusundan başka kokuya bulaşmamış kadınları. Ayna yerine kırık dolabının camına bakmış, alın terini eteğine akıtmışlardı. Yüzlerindeki somurtkanlığın nedeni, kırmızı giyen kadınların sahibi olmalarıydı. Bunun için erkek gibi konuşur aşk denilen o karabasanı rüyalarına sokmazlardı. Şimdi bir ananın sütü kesilicek, göz kapakları düşücekti. Şaraplar sarhoş etmicek, penguenler fuhuş yapıcaktı. Bir öksüz beline silah takıcaktı. Şairlerin zulmünden sana sığınırım ey kadın! Bu günahkar lanetlenmiş ağzımla, bir ananın adını anmıştım. Her sokağı bir kerhane her kaldırımı leşhane olan bu kentin marjinalleşmeye yakın yavşaklarıda vardı. Sevgi denince kitlenen, kadın diyince piçleşen. Ellerim ve gözlerim çok şahit oldu bunları yerlerde süründürürken. Bu sokaklarda has adamlarda vardı, Sevgilisinin saçlarını, ölümle kapışmasının önünde götüren bütün korkulara besmele çektirip, profesyonel bir soygunu yalnızlığına geçiren. Bağrı açık abilerimizde değişmeziydi bu kentin Onlar aşklarda adaleti sağlar, giden kadınlarının ardından gizlice ağlayıp göt cebinde saklarlardı aşkı. Ve öyle adamları vardıki bu kentin, ağızlarının içinde protesto taşıyıp faili meçhul soykırımları bir kadının dudağına bağışlatan. Ben bu istanbulda bir kadın sevdim Aslında sevmek değil, hibe edilmeti bu kente. Benzetemedim hiç bir kadına ve hiç bir canlıya. Üstüme ihale edilmiş kapalı bir zarf gibiydi gözleri bana. Kırmızı giyen kadınlarada benzetemedim onu. Damarlarıma mayın döşeyip nadasa bırakılması gereken bir toprağı acıtır gibi, acıtmıştı içimi. Gözlerine baktığımda vip bir yolculuğun yanındaki, boş şişelerin yanında buluyordum kendimi. Tırnaklarını boynuma geçirmiş vahşi bir hayvan dişlerinin arasında kalmış etlerimi, kürdanla sokağa tüküren bir illetti. Adı artık acı bir tekerlemedir dilimde Küçük çocuklara söylemediğim, müfredat kitaplarına eklemediğim. Bolca küfür ederim arada bu kente Şanssızlığıma ve kırmızılı kadınların şerit çizdiği yollara. Artık elimi senden yıkamış olsamda, sanırım temizlenmedin bedenimden ve parçalayıp köpeklere atmak istediğim şu yüreğimden.. OMNEYA... |