(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
EY AZİZ VATAN! şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
EY AZİZ VATAN! şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Bu konuda soyut bir kavram olan imanın önemini anlamakla birlikte, kişiden kişiye değişen bir kavram olduğunun altını çizmek isterim. Özellikle Atatürk'ün başarılarına gölgelemek isteyenler; bu savaşın ''göze görünmeyen yeşil sarıklı evliyaların yardımı ile '' kazanıldığına dair hurafeleri bile uyduaracak kadar hayâsızlaşmışlardır keza!
Çanakkale'de eğer Atatürk'ün askeri, örgütleyici vatan ve millet sevgisi, sezgisi,askeri stratejik ve fizik dehası olmasaydı, salt iman gücüyle bu savaşın kazanılması mümkün olamazdı. Conkbayırı Tepesi'nde bugün varolan Ata'ya ait siperin ardındaki, Atatürk anıtının üstünde yazılı duran savaşın içinden alınmış sözleri, onun ne denli cesur ve korkusuz bir lider olduğunu ön plâna çıkarır. Askerlerine ''önce ben gideyim öne, göreyim, kılıcımı gösterdiğim yöne işaretimle birlikte saldırın!'' diyen odur ve bu savaşta da göğsünden şarapnel ile ölmekten Alman general Liman von VonSanders'ten hediye saati hayatını kurtarmıştır. O tepeleri gezdim gördüm, emperyalistlerin nasıl büyük bir harekat başlattıklarını yerinde idrak ettim. Şayet iman gücüyle her şey halledilebilse idi Irak'ta hezimet yaşamıyacaktı müslümanlar düşüncesindeyim. Bedir savaşına gelince orada çarpşan asker sayısı çok az sayıda (takım düzeyinde) olmakla birlikte savaşın anlamı büyüktür.
Ayrıca savaşan askerin elbette moral gücü yerinde olması gerekir, iman gücü de şüphesiz bunlardan en büyüğüdür. Fakat söze gelince vatan din bayrak deyip mangalda kül bırakmayanlar bugün vatanı parsel parsel karış karış satıyorlar.Bunu da görmenizi isterim. Bunu dostum Ökkeş Öztürk'ten bir şiir ile pekiştireyim:
OZGATLI SATILMIŞ:
Üzülme Yozgat’lı satılmış/üç bin yıl önce/Roma’da,Kahire’de,Babil’de/ ayaklarında pranga,boyunlarında zincir/köle diye satılmamış mı insanlar/satılmış...
Uzaklara gitme/başlık parası niyetine / köy odalarında/kadınlarımız kızlarımız / satılmamış mı Satılmış? Satılmışlar işbaşında Satılmış / elli yıl önce başlamış bu satış / birkaç dolar/ bir kaç dozer / birkaç kepçeye / bir avuç süt tozuna / Marshall yardımı diye / minicik yavrularımız / satılmadı mı Satılmış ?
Ülkemde her şey satılık / satıyorlar parsel parsel / karış karış / alıcı çıkarsa bizi de satacaklar / ne onur kalmış ne vakar...
Satılmış, / yamanmış senin anan yaman / akıllı kadınmış / Satmasınlar diye seni de / Satılmış koymuş adını anan!...
hiç itirazım olmaz ancak,çanakkaleye 250 bin yiğidi kurban verip bir hafta sonra istanbulu ingilize teslim etmek gibi sakat kafalar da olmasa...saygılar...
Sanırım bu bilgiler sayfayı ziyaret eden herkesi çok bilgilendirecek.Selam ve saygılar...
15. ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ Ahmet AVCI
18 MART 2010
İZMİR
18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ
Bugün; 18 Mart 1915’te kazanılan Çanakkale Deniz Zaferinin 95’nci yıldönümüdür.
Çanakkale Muharebeleri; Birinci Dünya Savaşına istemeyerek giren ya da sokulan Osmanlı Devletinin; başlatmadığı ve istemediği bu savaşta, İngiliz- Fransızların oluşturduğu Emperyalist ittifakına karşı yürüttüğü meşru bir savunmadır.
Birinci Dünya Savaşına; çok fazla Hans öleceğine, Mehmetçik ölsün ve sonradan da Osmanlı toprakları kendisine kalsın düşüncesinden hareket eden Almanya’nın dayatması ve ülkemizdeki yandaşlarının yüzyılın başında yitirilen toprakların geri alınacağı kandırmacısı sonucu Osmanlı devleti bu savaşa katılmıştı.
Osmanlı Devleti; Kafkasya’da Rusların başlattığı muharebede; Sarıkamış bozgununa uğrayınca; Doğu Anadolu’yu ve Karadeniz kıyılarını Ruslara ve Ermenilere terk ederek, birliklerini Mısır seferi için Güney’e Süveyş Kanalı’na yöneltmişti.
Amacı; Süveyş Kanalını ele geçirerek, İngiltere’nin Sömürgesi Hindistan’la bağlantısını kesmek, böylece ikmal akışını durdurmak ve İngiltere’yi sıkıntıya sokarak, Almanya’nın işini kolaylaştırmak, ayrıca; olursa Mısır’ı yeniden Osmanlı topraklarına katmaktı.
Peki ya Doğu Anadolu ne olacak? Bu konu Türk Başkomutanını da pek ilgilendirmiyordu herhalde…
Buna karşılık; İtilaf Grubunun lideri durumundaki İngiltere de Süveyş Kanalının güvenliğini sağlamak ve Mısır’ı elde tutmak için, Osmanlı ordusunun bu bölgeden uzak tutulmasının planlarını yapmaktadırlar.
Ayrıca, Avrupa’da Almanya’nın karşısında; başarısızlığa uğrayan, iç bünyesinde de kargaşa yaşayan Rusya’nın yardım isteklerini de karşılamak istemektedir.
Rusya’ya yardım için de Çanakkale ve İstanbul boğazlarını aşmak gerekecektir.
Çanakkale boğazı I. Dünya savaşı sırasında iki blok devletleri için de yaşamsal önemdedir.
Savaşın başında Osmanlının tarafsız kalması İtilaf devletlerini memnun etmiş hatta 26 EYLÜL 1914’te boğazların tüm yabancı gemilere kapatılmasını önemsememişti. Ancak Osmanlı savaşa girince, İngiltere boğazlar konusunda ki asıl planını uygulamaya koymuştur.
Çanakkale’den geçen deniz yolu hem İstanbul’a hem de Rusya’ya gittiğinden, İstanbul’u ele geçirmek Osmanlı devletini bir an önce savaş dışı bırakmak ve Rusya’ya gereken yardımı yapabilmek; Osmanlının, Süveyş kanalına sefer yapmasını önlemek, Balkan devletlerini yanlarına çekmek için İngiliz ve Fransızların, Çanakkale boğazını zorlayacakları açıkça belli idi. Bunu bilen Osmanlı da daha 26 EYLÜL 1914’te bu boğazı tüm yabancı gemilere kapatmıştı.
Rusya’ya yardım için; İngiltere, müttefiki Fransa’yı ikna ederek, 1915 yılı başlarında, İtilaf Devletleri Bloğu için artık bir zorunluluk olan “Çanakkale Seferi”ni başlattı.
Böylelikle, Osmanlı’yı hassas yerinden vurarak, Kanal Bölgesindeki birliklerini geriye çektirecek, Çanakkale Harekâtı başarıya ulaşırsa; Osmanlı Başkenti ele geçirilip Osmanlı Devleti çökertilecek ve savaş dışı bırakılacak, Almanya- Avusturya Macaristan Bloğuna yeni bir cephe açılacak, Rusya’ya yapılacak yardımla da, Alman birlikleri Doğudan ve Batıdan sıkıştırılarak, savaş daha kısa sürede başarı ve daha az kayıpla bitirilecektir.
Çanakkale Seferinde kısa sürede başarı sağlanamasa bile Almanya’nın, Batı’dan bu bölgeye kuvvet kaydırması sağlanarak, Avrupa’daki gücü zayıflamış olacaktır.
Düşman, başlangıçta Çanakkale Boğazını donanmasıyla zorlamış, geçemeyince de şansını karada Gelibolu Yarımadasında denemiştir.
Gelibolu Yarımadasında yapılan çarpışmalar, bir Meydan Muharebesi değildir. Birer karış denebilecek dar topraklar üzerinde; binlerce onbinlerce, yüzbinlece insanın göğüs göğüse boğuşmasıdır.
ÇANAKKALE DENİZ MUHAREBESİ
Müttefikler, başlangıçta boğazı yalnız donanmayla zorlayıp, Marmara’ya geçmeyi, daha sonra da Karadeniz bağlantısını kurmayı planlamışlardı.
Modern Muharebelerde; zafer, harekât alanında, değişik harp vasıtalarını bünyesinde bulunduran, farklı kuvvetlerin, yani; kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin birlikte kullanılmasıyla elde edilebilir.
Tek başına bir kuvvetin muharebesi ile sonuç alınabilmesi imkânsızlık ölçüsünde zordur. Özellikle bir kıyısı Gelibolu Yarımadası, diğer kıyısı Anadolu sahili olan ve iki yakası arasındaki mesafe bir kilometreyi bulmayan bir boğazı yalnızca donanma ile zorlayarak aşmak, askeri taktik kurallarına terstir.
Çanakkale Seferi öncesinde Müttefikler; “Hasta Adam” olarak gördükleri Osmanlı Devletinin askeri gücünü, aşırı ölçüde küçümsemişler ve çok güçlü donanmaları karşısında, Türk sahil bataryalarının çok kısa sürede tahrip edileceği, dolayısı ile kıyıya asker çıkartılarak, kayıp vermeye gerek olamadığı biçiminde yanlış, değerlendirmeler yapmışlardır.
Belki de bu yanlış değerlendirmeye, Osmanlı Devletinin Balkan yenilgisi neden olmuştur.
Müttefikler, Çanakkale Boğazına kesin saldırı tarihi olarak, 18 MART 1915’i kararlaştırmışlardır.
Akdeniz Filosu Komutanı, Amiral Robeck, sabaha karşı 04.00’te donanmaya “Hazır ol emri” emrini vermiştir. Askerler, çağın en modern Zırhlılarında yerlerini almışlar, komutanlar güvertede oldukları halde, Bozcaada’dan hareket etmişlerdi.
İtilaf donanması, 18 savaş gemisi, 12 kruvazör, 27 muhrip, 12 denizaltı, 1 uçak gemisi, 2 hasta hane gemisi, 86 nakliye gemisi, 222 çıkarma gemisi, 42 uçak ile Çanakkale boğazını geçmeye girişti.
Bu gemiler, Akdeniz’de o güne dek görülmüş en büyük deniz gücü yığınağı idi.
İngiliz Komutan, kendi istihbarat raporlarına güvenerek bölgenin temiz olduğu rahatlığı içinde; aynı gece Hakkı Bey komutasındaki Nusrat Mayın Gemisinin döşediği 26 mayından habersiz olarak keyifle gemilerinin hareketini izlemektedir.
Önce boğaz kıyılarındaki tabyalar bombardımanla ezilecek ve akşama da İtilaf donanması Marmara’ya geçerek İstanbul’a doğru yol alacaktı.
Saat 10. 30 da sabahın ilk pusu kalkarken 10 savaş gemisi iki sıra halinde boğaza girdi. Yarım mil geriden gelen ve İkinci grupta yer alan Fransız gemileri de ilerlediler.
Boğazın iki yakasında mevzilenmiş top bataryaları dövülmeye başlandı.
Gemiler, Topçularımızın menziline girince şiddetli ateş altına alındılar.
Ve saat 18 sıralarında dünyanın en güçlü donanması, topçularımızın yoğun ve isabetli atışları ve Nusrat Mayın gemisinin Karanlık Liman’a döktüğü mayınların etkisi ile gemilerinin üçte birini kaybederek, geriye çekilmeye başladı.
Bu bir günlük çatışmada; Bouvet (BUVE), Ocean(OŞIN), İrresistibe, savaş gemileri ile iki muhrip, yedi mayın tarama gemisi batmış; Gaulois (Galova), İnflexible da dâhil olmak üzere yedi zırhlı görev yapamayacak duruma gelmiş ve donanma tümüyle bölgeden ayrılmıştı.
ÇANAKKALE KARA HAREKÂTI:
İngiliz ve Fransızlar, 18 Mart 1915’teki deniz bozgunundan sonra, Boğazın yalnızca, deniz gücüyle geçilemeyeceğini anlamışlardı.
Bu nedenle amfibik hareketin planlamasına giriştiler.
Bu sırada Türk Başkomutanlığı da Çanakkale bölgesindeki gücünü; yeni birliklerle destekleyerek, 5. Orduyu kurmuş, komutanlığına da Alman Generali Liman Von Sanders’i getirmişti.
5. Ordunun ihtiyatını oluşturan 19. Tümenin Komutanı ise Yarbay Mustafa Kemal idi.
Çanakkale Boğazının, yalnızca donanma ile geçilemeyeceğini anlayan İtilaf devletleri, kaybolan itibarlarını da göz önüne alarak, 25 NİSAN 1915’te General Hamilton Komutasında Gelibolu yarımadasına asker çıkarmayı kararlaştırdılar. (Fransızlar Kum Kale’yi hedeflediler)
24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece, Düşman çıkarma harekâtı başladı. Plana göre; Fransızlar Anadolu yakasına çıkartma yaparken İngilizler, Güneyden Anzaklar da Batıdan asıl kara harekâtını yapacaklardı.
İlk çıkarma; Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine yapıldı. Çıkan düşman direnme ile karşılaştı.
Arıburnun'a çıkan düşman öncü birlikleri, sabah, Boğaza hâkim kritik kesim olan Kemal yerine ulaşmış, Conk Bayırı yönüne ilememektedir. Conk Bayırı'nın düşmesi ise muharebenin ilk günde kaybı demekti.
İngiliz birlikleri ilerlerken karşısındaki Türk bölüğünün ihtiyat takımı da çarpışarak geri çekilmekte idi.
Sabahın ilk saatlerinde; çatışmanın bu en kritik anında; çekilmekte olan ihtiyat takımı erleri, 19. tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal tarafından durdurulur.
Bundan sonrasını Mustafa Kemal’den dinleyelim:
[“Kaçmakta olan erlere; niçin kaçıyorsunuz?” dedim.
“Efendim, düşman” dediler.
Gerçekten de düşman avcı hattı karşı tepeye doğru serbestçe yürüyordu. Ben birliklerimi dinlenmeleri için geride bırakmıştım. Düşman bana benim askerlerimden daha yakındı. Ve düşmanlar, bulunduğum yere gelirlerse, birliklerim çok kütü duruma düşecekti.
O zaman artık, bir mantık yürütme dürtüsüyle mi? İçgüdüsüyle mi? Bilmiyorum. Kaçan askerlere; “Düşmandan kaçılmaz” dedim.
“cephanemiz kalmadı” dediler.
“cephaneniz yoksa süngünüz var” dedim. Ve bağırarak onlara süngü taktırdım. Onlar süngü takıp, yere yatınca, düşman askerleri de yere yattılar. Bu arada gerideki bölük koşarak geldi ve ateşe başladı.
İşte kazandığımız an bu andı.]
Conk Bayırı’nın harekât için önemini yüksek dehası ile gören Mustafa Kemal, üst komutanlardan onay alarak, müdahale etmenin çok geç olacağını değerlendirmişti.
İhtiyat görevinde bulunan kendi Tümenininin bir Alayı olan ve gece zorlu yürüyüşünü henüz tamamlamakta olan; 57. Piyade Alayı’nı koşturarak yanına getirmiş ve bu Alay’a; “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Bizler ölünceye kadar geçecek sürede yerimizi yeni komutanlar ve birlikler alabilir.” Emrini vererek; karşı taarruzu başlatmış ve düşmanı kıyıya kadar kovalayarak, savaşın kaderine etkili olmuştur.
57. Alay, Komutan’ın emrini yerine getirerek, görevini yapmış, ancak kendisi de nerede ise tümüyle yok olmuştu.
O gün müttefikler, 30 bin askeri karaya çıkarmayı başarmışlardı. Birliklerimiz, karşı taarruzla Anzakları küçük bir kumsala sıkıştırmıştı. Çıkarma birlikleri komutanı, geri çekilme izni istedi ise de Hamilton Muharebeye devam kararını sürdürmüştür.
Düşman, Seddülbahir ve Arıburnu'na yaptığı çıkarma harekâtını devam ettirmek için donanma desteğini ve o dönemde etkisi sınırlı olan hava gücünü kullandı ise de ilerlemeyi başaramadı. Ve Siper savaşları başladı.
Bunun üzerine; müttefikler, yeni bir istikametten harekâtı canlandırarak, Gelibolu Yarımadasını ele geçirmeye yöneldiler. Bu amaçla eski çıkarma bölgesinin kuzeyindeki, Suvla Limanı bölgesine çıkarma yaparak, Anafartalar hâkim arazisini ve sonra da Conkbayırı’nı ele geçirerek, Boğaz kıyısına inmeyi planladılar.
Bu durumu önceden çok iyi değerlendiren ve Müttefiklerin Arıburnu çıkarmasını başarı ile durduran Mustafa Kemal, Anafartalar dâhil bölgedeki tüm birliklerin emrine verilmesini istedi. Bu isteği başlangıçta Ordu Komutanlığınca; “Çok gelmez mi” diye küçümsense de sonradan kabul edilerek, 8 Ağustos 1915’te Anafartalar Grup komutanlığına atanır.
Artık Albay Mustafa Kemal, bölgesindeki tüm birliklerin komutanıdır.
Bundan sonra; Müttefikler, Albay Mustafa Kemal’in öngördüğü gibi, 9 Ağustos’ta Suvla Limanına Çıkarma yaparak, Rumeli Sahil Tabyalarını düşürmeye çalıştılar.
Ancak karaya çıkan düşman, ilki 10 Ağustos, ikincisi 21 Ağustos’ta iki karşı taarruzla püskürtülerek, Anafartalar’a sokulmamıştır.
10 Ağustos’ta çarpışmalar sırasında; bir şarapnel parçası, Mustafa Kemal’in kalbinin üzerindeki saati parçalamış ama yaşamı kurtulmuştur. Mustafa Kemal, aynı akşam bu saati hatıra olarak Ordu Komutanı Liman paşaya vermiştir.
Bu çatışmalarda İngiliz birlikleri binlerce ölü ve yaralı bırakarak geri çekilmişlerdir.
Ekim ayı başından itibaren, Müttefikler, çatışmayı yavaşlatmışlardı. Bu arada İngilizlerce, İki Tümen Selanik’e gönderildi. İngiliz Hükümeti, cephe komutanlığına; “ciddi hiçbir çatışmaya girilmemesi” talimatını verdi.
İngilizlerin yeni başbakanı Başlangıçtan bu yana Çanakkale Seferine karşıdır.
Artık taraflar, kıyı boyunca biri birlerini izler durumda savaşı sürdüreceklerdir.
Bunu anlayan ve düşmanın taarruz gücünün kalmadığını değerlendiren Albay Mustafa Kemal; Tüm cephe boyunca TARRUZLA düşmanı denize dökmeyi önerdi ise de Ordu Komutanlığını ikna edemedi.
Belki de Alman Komutan’ın- kendi ülkesinin lehine olarak- bu bölgede savaşın bitmesi işine gelmiyordu.
Bunun üzerine Albay Mustafa Kemal, görevinden ayrıldı. Ancak Ordu Komutanlığınca istifası kabul edilmeyerek, hava değişimi verildi.
Onlar da Mustafa Kemal’in zarar görmesini istememişlerdi.
Nitekim düşman, Aralık 1915’te gizlilik içerisinde ve hiçbir kayıp vermeden Gelibolu Yarımadasını boşalttı. Son düşman askeri de Ocak 1916’da bölgeden ayrıldı. Ve bu ‘Geri çekilme’ harekâtını savaş tarihinin başarı hanesine yazdırdı. Çünkü çok zor bir askeri harekâtı zayiatsız olarak sonuçlandırmıştı.
Türkler önemli bir fırsatı kaçırmışlardı. Alman Komutan da karşı taarruza izin vermeyerek, Almanya’ya zaman kazandırmıştı.
Çanakkale seferinin, birinci aşaması; 18 Mart günü doruk noktasına ulaşan müttefik donanmalarının bombardımanına karşın Çanakkale boğazının denizden
geçilemeyeceğinin anlaşılmasıyla son bulmuştu.
İkinci aşama ise; İngiliz ve Fransız ordularının Seddülbahir ile Kum kale’ye
Avustralya-Yeni Zelanda (ANZAK) Kolordularının Anzak kumsallarına 25 Nisan 1915'te
başlayan çıkarmalarıdır. 5 Haziran 'a dek süren bu aşamada, çok pahalıya mal olan İngiliz
birliklerinin yaptıkları çıkarmalarda bir miktar ilerleme kaydedilirken Anzakların
çıktıkları bölgede, arazinin engebeli oluşu ve inatla savunulması sonucu Anzak ilerlemesi
bir kilometreyi aşamamıştır.
Üçüncü aşamada; 6 Ağustos’ta Anzakların kuzeyi ve Suvla koyu'na yapılan ilave İngiliz çıkarmaları ile ayı anda hem yarım adanın güney uç noktasından, hem de Anzak bölgesinden girişilen saldırılar başarıya ulaşır gibi oldularsa da, yarma hareketinin olumlu sonuç vermesi üzerine, karşı karşıya olan hasım ordu da durağan bir siper savaşına kilitlenip kaldılar.
Dördüncü safha ise; Bölgenin tahliyesi idi 19-20 Aralık 1915 gecesi Suvla koyu ve Anzaktan, 8-9 Ocak 1916'da uç bölgesinden olmak üzere tüm operasyonlar sırasında tek bir can kaybı verilmeksizin, yarımadanın iki aşamada boşaltılması ile gerçekleştirildi.
1918 yılı sonunda varılan ateşkes anlaşması sonucu İngiliz Ordusu Yarımadaya tekrar geldi Ve savaş alanını hala gömülmemiş olan cesetlerden temizledi. Çok şiddetli çarpışmalarla geçen dokuz aylık sefer sırasında İngiliz Uluslar arası topluluğu 36 bin ölü vermiştir.
Yarım adada bulunan 31 savaş mezarlığında 22 bin mezar vardır. Ancak bunların yalnızca 9 bini tanımlanabilmiştir. Geriye kalan 13 bini ise teşhis edilemeyen mezarlarda yatmakta ve kalıntıları bile bulunamayan 14 bin kişi ile birlikte yarım adanın uç burnundaki İngiliz, Avustralya ve Hint anıt mezarlarında adları tek tek yazılmak sureti ile anılmaktadır. Ayrıca Tek Çam olarak adlandırılan bölgede Avustralya ve Yeni Zelanda asker isimleri 12 Ağaç ve 60 numaralı Tepe ve Conk Bayırı anıtlarında da Yeni Zelanda askerlerin isimleri yer almaktadır.
Çanakkale’de büyük zafer kazandık, ama bunu düşmanın üstün silahlarına karşı canımızı kanımızı ortaya koyarak kazandık. Bir neslin gürbüz gençliğini orada toprağa gömerek kazandık. Şehitlerimizle gazilerimizle isimsiz kahramanlarımızla kazandık.
Savaşma azmini anlatmak için Mustafa Kemal'in Günlüğüne not ettiği Çanakkale savaşlarındaki " Bomba Sırtı Olayı"nı sizlere kendi ifadeleri ile iletmek istiyorum:
"Tarih 14 Mayıs 1915 Düşmanla karşılıklı siperlerimiz arasındaki mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler tamamen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kursun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en küçük bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Bilenler yüksek sesle dualar okuyor ve cennete gitmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler ise kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor, ölüyor öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh gücünü gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. EMIN OLMALISINIZ Kİ ÇANAKKALE SAVAŞLARINI KAZANDIRAN BU YÜKSEK RUHTUR.
CANAKKALE MUHAREBELERİNİN SİYASAL SONUÇLARI:
1. Çanakkale savaşlarının sürdüğü dönemde İtilaf Devletleri tarafından Osmanlı Devletinin paylaşılması kapsamında İtalya’ya bazı topraklar vaat edilerek bu ülkenin Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna savaş açması sağlanmıştır.
2. İtilaf Devletlerinin Çanakkale’deki başarısızlığı, Bulgaristan’ı ittifak Devletleri safında yer almaya itmiş, böylece Almanya ile Osmanlı Devleti arasında bir köprü kurulmuştur. Bu durum savaşın ez iki yıl daha uzamasına yol açmıştır.
3. İtilaf Devletlerinin, Rusya'ya yardım ulaştıramamaları, Rusya'da mevcut krizi aşılamayacak boyutlara taşımış ve iç huzursuzluk artarak, Bolşevik İhtilalinin çıkmasına neden olmuştur.
4. İtilaf Devletlerinin yenilmezliği düşüncesi yıkılmıştır. Sömürgelerde bağımsızlık hareketlerine zemin hazırlanmış, Sömürgelerde direnişler başlamıştır.
5. İngiltere ve Fransa'da savaş karşıtı kamuoyu oluştu. İngiltere'de Liberal Hükümet yıkıldı.
ÇANAKKALE MUHAREBELERİNİN ASKERİ SONUCLARI:
Sekiz ay on dört gün süren Çanakkale savaşlarında gerek taraflarının kullandığı asker mevcudu, gerekse silah ve çeşitli savaş araçları sayılan değişik kaynaklarda farklılık göstermektedir. Aşağıda gösterilen sayılar ortalama değerleri taşımaktadır.
Çanakkale Cephesinde her İki tarafın savaşan asker sayısı toplamı bir milyona ulaşmıştır. İngilizler 410 bin, Fransızlar 79 bin olmak üzere yarım milyona yakın asker göndermişlerdir.
Türk tarafının mevcudu da bu sayıya yakındır.
Müttefiklerin savaş kayıpları: İngiltere: 205.000, Fransa: 47.000, Toplam: 252.000
Türk birliklerinin kayıpları: Şehit: 55.000, Yaralı: 100.177 Kayıp: 10.000
Hastalıktan ölen: 21.489, Toplam kayıp:251.359
Bu zaferle;
-Osmanlı Devleti "Hasta Adam" imajını silmiş.
-Türk Ordusu Balkan savası yenilgisinin ezikliğini üzerinden atmıştır.
Eğer Çanakkale geçilseydi
-Osmanlı Devleti daha savaşın başında çökerdi
—Anadolu çok daha önce işgal edilerek parçalanır, Türklerin durumu Sevr'de ön görülenden daha kötü olurdu.
Çanakkale Savaşlarının en önemli yönlerinden birisi de kuşkusuz, Mustafa Kemal gibi çağımızın en büyük Askeri ve Siyasi dehasının ortaya çıkarmış olmasıdır. Türk Milleti ve Ordusu, O'nun Conk Bayırın'da gösterdiği üstünlük ve cesaret Anafartalar’daki üstün yönetim gücü ve kararlığı sayesinde, Çanakkale Muharebelerinin kazanıldığına inanmıştır.
Bunun için denilebilir ki; Mustafa Kemal; Çanakkale'de Conk Bayırında- Kemal Yerinde doğmuştur.
Mustafa Kemal bu tarihten sonra, yavaş-yavaş adım-adım parlayacak, yükselecek, daha doğrusu kendisini büyük göreve hazırlayacaktır.
Yol uzun ama emin yoldur. Bu yolda duraklamalar da vardır. Ancak Mustafa kemal kendi hammaddesini kendinde Çanakkale’de Muharebelerinde bulmuştur.
Bu cevher; irade, mantıklı karar verme ve kararlarda isabet, bu kararlan azimle uygulama, kendine güven, büyük seziş yeteneği, gerektiğinde sorumluluktan kaçmamak ve engin yurt sevgisidir.
O bunları Çanakkale savaşlarında denedi ve kendinde olduklarına inandı ve onları yoğurdu. Bu deneme çok kanlı oldu ama bundan yine de kazancı oldu: "Savaştan nefret etti" ve hep barışı önerdi. "Yurtta barış Dünya’da barış" sözü bu savaşın bir sonucudur.
Müttefiklerin bakış açısından; deha sahibi, genç bir Türk komutanının o anda, o belirli noktada bulunması tüm Çanakkale Seferinin en zalimane rastlantılarından birisiydi. Aksi halde, Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar o sabah Conk Bayırını alabilirler ve böylece muharebenin kaderi de orada ve o anda çizilmiş olurdu.
Mustafa Kemal; Çanakkale’de savaşıp Ölen düşman askerlerini de dostumuz ve evladımız olarak yıllar sonra bağrımıza basmıştır:
“Bu Memleketin toprakları üstünde kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli Kahramanlar!
Burada bir dost vatan toprağındasınız.
Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Bu birikim inanç, O'nun Kurtuluş Savaşı gibi çok kritik zaman sürecinde Türk Ulusunun kötü talihini yenmesine olanak sağlamıştır.
Aziz Şehitlerimiz!
Gözlerimiz yaşla, kalbimiz sevgi ve saygı ile dolu olarak aziz hatıranızı anıyoruz.
Siz gözlerinizi bu vatana kazandırdığınız bir zaferin üzerine kapadınız.
Çanakkale'de kemikleriniz, kayalardan örülmüş, sarp yalçın dağlar gibi bir abide kurdu.
İnanınız; ta içimizden söylüyoruz. Sizin Muzaffer Şehitliklerinizi, esir bir vatanın toprakları kuşatmayacaktır.
Ruhlarınızı, hatıranızın güzelliği ve kutsallığı içinde yıkadık.
Size yemin ediyoruz sizden aldıklarımızı, Vatana karşı görevlerimizi yaparak ödeyeceğiz,
Görevimizin başındayız. Size layık olmaya çalışıyoruz.
Kanlarınızın bedeli bu aziz vatan, ebediyen Türk vatanı olarak nesillerden nesillere devredilecektir.
Ruhlarınız şad olsun!
1. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi: Prof. Dr Ergün Aybars