Hoş Geldin Kırk YaşımŞiirin hikayesini görmek için tıklayın -----------
Uzun süredir aklımda kurguladığım bir şiirdi. Protez şarkılar gibi..”Ardıç ağacı kadar aykırıyım” felsefesi ile içimdeki sesi ne kadar harflere dökebildim bilmiyorum lakin bir şeyler okunduğu aşikar. Etrafıma baktığım son 20 yıldır çok şeyin değiştiğinin farkındayım. İnsanlar, çocuklar, doğa ve yaşlılar değişiyor. Hemen hemen her şey doğal halinden hızla farklı biçimlere doğru yol alıyor. Bunun adı evrim olamaz. Olmamalı. Artık değiştiğimiz şekil ve yanılgılarımız, değişim uğruna harcadıklarımız bize acı olarak geri dönmeye başladı. En popüler tartışma “kolesterolün hastalık mı değil mi” de olduğu gibi. Artık gülüyorum acınası halimize. Teknolojinin boyalı ve maskeli elbiselerine hapsetmiş olduğu halimizden kendi adıma çok sıkıldım. Ve.. hep dediğim gibi ben annenem ve babanem gibi olmak ve öyle kalmak ve öyle sevilmek istiyorum. Kuşlarım onların zamanında ki gibi uçsunlar gökyüzünde. Özgürce ve temiz olarak… bağım bahçem aynı kalsın. Hormonsuz duygularımız olsun…estetiğin değil, doğal olanla seveyim her şeyi.. ve ben dünyayı ilk hali gibi bırakayım binlerce yıl sonra ki torunlarıma… genç kalacağım diye yapılan katliamların, hilekar bakışları altında biliyorum ki yüz yıllardan beri en doğru olan hakikat DOĞAL halimizdir. Katletmeyelim. Ve bilelim ki bize bırakılan milyonlarca değer ve bilgi vardır ilkel deyip değiştirmek istediğimiz kitapta.… Kızımla aynı yaşta gözükme kaprisi içinde bunalımlar yaşamak bana göre değil. Hür olmak bu olmasa gerek… Umarım hayal olarak bırakmazlar düşlerimi…
Hoş Geldin Kırk Yaşım..
Kırk yaşındayım Ne gencim Ne de yaşlıyım Özgürce “kırk yaşındayım”! Âti’ye yakın, geçmişe uzağım. Bilmem, ömrümün hangi durağındayım. Üzülüp, süzülmenin manasızlığından Çok uzaktayım. Bilgeliğe varan yolun tam ortasındayım. Kalabalık neslimin “Atike” kapısıyım. Omuzladığım tarihin en çetin halkasıyım. Sabırla ağaran saçlarımın sahibiyim. Ve.. bekliyorum zamanın bana getireceği ihtiyar gençliğimi. Gülümseyerek yazıyorum hayal buselerimi, Harflerimi, Kelimelerimi, Düş sokaklarımı, Arzuhallerimi Vaktin şimdiki haline heyecanla döküyorum. Fakat bir gün… Ellerim buruşmuş bakarken aynalar bana, Kamburum çıkınca elimde ki asaya sarılacağım. Torunumun saçlarını içime çekerek okşayacağım. Bebek ellerini, yorgun, titrek avuçlarımla kavrayacağım. Okyanus bakışlımın evlatları sarılınca bana, Kara gözlerin nuru yayılacak yoluma. “Kırk yaşındaydım” diyeceğim anlatırken kendimi Miş’ li zamanlar nakış nakış işlenecek titrek sesime Ümitle baktığım umutlara Anneanne veya babaanne olacağım. Kimi insanlar, kararmış gözlerini kimsesizliğe terk ederken Çoğul sevgimle güller toplayacağım bahçemde. Şeceremin semeresinden bir huzur dağılacak içime Yaşlanmaktan korkmayan halimle… Çünkü ben kıymetlerime “kıymetlerini” öğrettim. Korkmak mı? Buruşmuş elimden mi? Benekli tenimden mi? Kambur belimden mi?… Asla! Yüzümdeki yolları sevgiyle saklarım suretimde, Ninni söylerim, Sabun kokarım, “Silgi vurmadığım” ihtiyarlığımı, Kadife bohçalara sarar, miras bırakırım. Bende vâristim, vârislerin mirasına.. Bilge olmaktır, Önde yürümektir, Hürmettir “kocamış” olmak. Kocamandan türemiş kocamış.. Ulu olmuş, kitaplaşmış.. Gençliğine yenilmiş insanlara inat, “Hamd olsun”, şükürler konsun dualarıma Ben her günümü “yaşamak” ile muktedir oldum.. Hürmetle selamlıyorum kırk yaşımı.. ve hoş geldin diyorum… Hoş geldin “kırk yaşım”.. Göz yaşım.. Yaşlılığım.. ÖZLEM MARİA ZAFER 4 Aralık 2011 kırk yaşım gibi günün ikindi vakti… |