Savruk Yılların Soldurduğu Bedenime Dokun
Nilgün Marmara’ya
Sevgi en solgun mevsiminden geçiyor belki de ve biterken bir kahramanlık çağı bu kanlı operayı seyrettiğim alevlerle gölgelenmiş aynadan kendime tutkun ayrılıyorum. Loş ışıkların altında birbirlerine kırık dökük aşk öyküleri anlatan orospu mesihlerden geçerken... Bu artık son kez dokunuşum akşamın parmak uçlarına. Ey uyumlu şizofrenler hüzünlü benciller bağışlayın bana bu akşamı... Kimsesiz çocukların gözlerinde seyrettiğim bu akşamı. Birkaç randevu için beklettiğim intiharım ve umudun kan kıyısından gelen kadın için bağışlayın. O esirgeyen gülüşü ve köpüklü eşarbıyla gelirdi çünkü umudun kan kıyısından gelirdi. Ve artık cüzzamlı çocukların yüzlerini okşayan elleri savruk yılların soldurduğu bedenime dokunsa kaygılanmazdı... Sevgi en solgun mevsiminden geçiyor belki de çünkü dönemem bir sokak köpeği gibi zehirlediğim yalnızlığıma... Ve karşılıksız acılarda boğulurken gülüşüm beni sana gittikçe bağlayan utancına sakla hüznünü, bana çirkinliğimden ve tarihimden uzak bir ölüm getir... özentisiz ve kendine hayran olmayan bir ölüm gözlerin ve sesin kadar kesin olan bir ölüm... En solgun mevsiminden geçiyor sevgi unut beni unut, belki de terk ettiğin son cehennemdir bu. Ve akşam... yoksul anıları aydınlatırken ansızın sesine vurulan kör bir kemancı kadar ince ve dokunaklı olan bu akşam başka kıyılarda güneşlenen bir alacakaranlık olsam da savruk yılların soldurduğu bedenime dokun Sesini bağışla bana dağılan hayatıma bu akşamı bağışla |