Taş Gemi
I
biraz yukardan taş et ot mu yoksa taşetot alır şaşmadan gündüzden geceye geceden gündüze ve bütün geleceklere çağırır şimdiden ve el koyar ne varsa ne dökülse küreden güneşi çıkarırken toprak bir de süsler koşturur insanoğlunun bir günlük atını sıcak el üfler güneşi karnında köpükleriyle bir göl huzurundan tutuşup başlar yanmaya ve seslenir yüce dağ serin toplar kartalı yılanıyla atlasın omuzlarından gencecik kayalar eğildiler bir mermerin önüne koşunuz ak saçlı bulutlar denize yakın bir çakılın kızgın yapısında güneşle ilk kez selama durmuş narin gövdeli soylu karınca II baş köşede bak nasıl denizin tanrıça köpüklerinden bir de mermer balık bir karanlık şehre üstün nöbetçilerle giriyor bunu gelecek çocukta olmak için beklemek daha sonra önce sipsivri bir başın balçıkla Afrodite merdiven dayayıp çıktığı ağaçların huzurunda onlar ne diye çocuklarını balçıklara III rüzgar da koşar nasıl sever misiniz ya kim bilir hangi sevincin hangi gerçeğin çiçeği göz nuru hangi hangi geleceğin ağacı gelir dize çılgınlık gibi mutlaka ışıklı imkan içinde Sol burna mıknatıslı demir halka acıklı hapşırır diye belkemiğinin durmadan mutlu geçmişini Ananız ve babanız balalan ağızlarıyla onurları durmadan azalır. Döllenirler ve başımızın içi cenaze bir cama bin çekiç başınız cenaze canlı tabutlarınızla kutupsuz kıblesiz hangi putun önünden geçmektesiniz IV Can akıldan geçerken üstün gemi gelir yaslanır bir direğe kızkardeşini kanıyla diz kapağını göbeğine bir haç getirip gölgesine aleksandirina usulü ağlayıp nereden nereye ün saldı Su demek ki taşın çakıl cinsinden zamanla toprak incecik zar kesmekte çok ’mahirdi’ Ona İlyada nasıl kendine benzetip bakmışsa bugüne gün ışığında bütün limanların nasipsiz gemiye sanki başka liman duruşu gibi tanrıya yabanlaşamış canların güneşi V Ne demek şu beyaz göğüslü ince yapılı dansöz atlarla iki lata uzanmak kutsamak için sevinç getiren büyük yorgunlukla sevinç getiren durmadan değişen ve yeniden gelen kambur o lezzetinde iştahlar getiren köpükten kör balığı ... kutlanmaz göl ve toprak temiz bir bilgiyle geçilir ellerine su ekmek ama bir çift böcek bir biri alnından biraz tepeye gerçekten biraz da tepeye ne diye ’gidiyorlardı’ Düştür bağırır şimdi şarkıya onlar eğilip geçiyorlar gelir okyanus ayaklarına En derin anlamlı tepenin elleri şarap ağzında gülünce Başları bir baş dönme anaforunda yaşamakla erkekçe kaybediyorlar ölüme ’’mahcup’’ bir rölans damarlarında koşan toprakla süslenip ışığa pas diyorlar intiharla gizlenip hatırlarken çocukalrın sevinçle ve babalarıyla ilk boy resimlerini VI biz işte hep soylu yapılar ıslak taş gemide huysuz uzakta ilk gülün akrebiyle sevişmekten bi tek sarı ve sarsılmaz sesine güvendiğimiz kanaryayı katlettik |