Nerede O Eski Senfoniler
-Plakasını alabildiniz mi size çarpan ayrılığın?
- O kadar hızlı terk etti ki, göremedim… Mavinin katmanlarını budarken derisi soyulurken mavinin bak ne buldum yavru bir cinnet saklıymış bu huzur illizyonlarının ardında Hadi gel Bak en heyecanlı yeri Mutedil beklemeler istasyonu Durum trajedisi Çizik çiziğe kalmış aşıklar Toplu ağlamalar seremonisi Hadi eşyalar kadında kaldı Ya sevişmeler? - Ayrılık sebebini öğrenebildiniz mi? - Bilmiyoruz düşlerin kara kutusuna bakmak lazım… Çok sade döşenmiş bu ilişki Salon salomanje bir tenhalık kokuyor sanki Yer altının tüm renkleri beklentilerinize sinmiş Biliyorum ne yapsanız ısıtamıyorsunuz sevginizi Fazla fazla da yaksanız şehvetinizi En çok bir çiçeğin küsmesi üşütür toprağı Biz gibi değil toprak Üşüdükçe hırslanır yaprağın gübresiyle Bir daha bir daha patlar Tabiat ananın göğsü “ay canım ne tatlı şeysin sen” cümlesini silkiyorlar Karşı yorgun balkonlardan Kocasından yediği dayağı asıyorlar ipe O çürük balkonlarda Çamaşır makinelerinde kurutup Güzelce ütüledikleri ihanetleri mandallıyorlar O aymaz balkonlarda Annem bana Giriş gelişme sonuç yazmadan sokağa çıkma evladım dedi Hiçbir günahı yok bu kompozisyonların Benim hele hiç suçum yok Asansörün her katında mütareke ederken sevgililer Güçsüz aşıklar beyaz bayrağı çıkarıp teslim olurken Üçüncü “tamam pes!” savaşlarında Yine kazanan hüngür hüngür bir renk oluyor Keyfinden boyarken hüzünlerimizi Geç oldu Bir cümle daha almayalım, teşekkürler İzzet-i ikramınız da pek şirin şeymiş doğrusu Vahşi ayrılık belgesellerinden arta kalanlardı bunlar O zamanlarda Çaresizlikten ve yoksul ironiden İkinci sayfa güzellerine aşık olduğum zamanlarda… Gerisi malumunuz bildiğiniz üzere Balta suya düşüyor Suyu inek içiyor İnek dağa kaçıyor Dağ kül oluyor… Haklısınız Ah nerede o eski senfoniler... Oktay Coşar |
Yamansın yaman...