BARDA
İçtiğim her kadehle ayılıyorum, bir o kadar
kuduruyorum. Onca şeyden sonra Yosun tutmuş ve keskin, Rutubetli bir yalnızlıkla geberip gideceğim. Bar taburesinden doğruluyorum. Sol yanımda bir cellât, Sağ yanımda bir derviş ve bir fahişe. Cellât yeni yaşamlar türetiyor, Yeni yaşamlar kusuyor arta kalan zihninde. Yeşerttiği onca ölümden sonra. Yerli yersiz beni kesiyor. Derviş hayattan bahsediyor. Kırmızıdan bahsediyor. Sulu boyadan bahsediyor. Nietzsche’den bahsediyor. Gürcü’den, Laleli’den, tavuk dönerden, kediden, benden, Kendinden bahsediyor. Fahişe ikide bir saatine bakıyor, Tekila bardağını üzerine deviriyor. Kafa üstü çakılmam gerek yeniden, biliyorum. Önümdeki katran dolu bardağa kayıyor gözlerim; Bir yudum daha içiyorum. Cellât, fahişeye dikmiş gözlerini Derviş tedirgin. Derviş çok yalnız, Çok mutsuz. Bildiği onca şeyin hiçbir işe yaramaması Daha da tedirgin ediyor onu. Aslında iyi tanırım böyle herifleri; Kallavi kelimelerle Kallavi olaylar/tragedyalar anlatırlar sana. Bütün silahları budur. Farklı olma çabaları, Sadece farklı. Cellâtsa ne kadar emin kendinden. Bildiği her şeyi kendi öğrenmiş, Yaşayarak, acıtarak Her bir şeyi kazımış bedenine. Gerçeğin yakıcı ve buruk tadı iliklerine kadar işlemiş... Hep söz vermiş kendine. * * * * * Sübyan bir barmen beliriyor ara ara Çok korkuyor ama gözlerime bakmaktan... Çok korkuyor o fanusunun kırılmasından... Ne kadar da güvenli ve harika olduğunu sanıyor barın diğer tarafında. Bardağıma az daha katran akıtıyor... Sübyan değil aslında barmen, Dervişin kalbi ve cellâdın aklı onda buluşmuş, onda filizlenmiş. Fanusun içinde çok yalan, çok sahtekâr ve çok daha kendini kemiren bir fasulye tohumu... Evet Tam olarak bu. Ben kendimi biliyorum. Onca kadından sonra Yosun tutmuş ve keskin, Rutubetli bir yalnızlıkla geberip gideceğim. Rüyalarımda Bir komite oluşturuyor bu onca kadın. Canlarının ne kadar yandığından, Ağlama krizlerinden, Yüzükoyun yere kapaklanmalarından, Ne kadar çok savrulduklarından, Onları nasıl da en dibe ittiğimden, Ve bir sürü Ivır-zıvırdan bahsediyorlar. Kadınlar, bütün şeytanlarını benim katran dolu bardağıma boca ediyorlar... * * * * * Fahişenin beni fark ettiğini fark ediyorum. Hiç de umurumda olmasa keşke. Çekip kurtarmamı umuyor onu. Dervişten, cellâttan, bardan, hayattan, Ivırdan-zıvırdan... Farkında bile değil belki ama bunu umuyor işte... 17 yaşında bir körpe gibi sığınacağı limanını umuyor. 17 yaşından beri... Ne kadar mutsuz olduğunu çoktan unutmuş. Çok melankolik ve çok öfkeli… Hay aksi! “Salvador Dali kadın olsaydı…” Diye başlayan cümleler kuruyor derviş. Fahişe de Cellât da gözlerini bana dikmiş; Hiçbirimiz farkında değiliz. Yaşadığım kıskançlık krizleri ve Suçluluk hissiyatları birbirine karışıyor. Biraz lavaboya gitmem gerekli. ... Ayağa kalkıyorum. Cellât kolumu tutuyor. Fahişe bana dokunma telaşında. Derviş ise alaysı gülümsüyor… Off. Gerçekten off. ... Lavaboda Aynaya bakıyorum. Ne sandığın kadar zor; Ne de yanıldığın kadar kolay Diyorum sevmek, sevişmek. Off. Gerçekten off. Onca kusmuk, onca susmak. Boşaltmıyor içimdekini. Bara döndüğümde Hesabı ödeyen dervişi görüyorum. Fahişe. Cellâdın kolunda. Ben lavaboya geri dönüyorum. * * * * * O değil de; Sanırım sarı ceketimi o akşam o barda unuttum. |