Beyaz Üçlüsü
Zemheri ayında yaz gücüğe demiş ki;
“Hani benim gozellerim Gerdan açıp gezenlerim?” Gücük oradan seslenmiş; “Gozellerini göze koydum Tandır başına, düze koydum Var git hallerine bir bak” demiş. diye bir hikâye anlatırdı Anam İşte böyle bir gün böyle bir havada Lapa lapa kar yağarken dışarıda Dağ, taş, dere, tepe, her yer beyaz Beyazın, ayazın bol olduğu vakitte Biz mahalle çocukları, çocukluk bu ya İçimiz kıpır kıpır attık kendimizi dışarıya. Başladık sağa sola koşmaya Kar taneleriyle yarışmaya Herkes bir yerlere koşarken Ben rotamı çizmiş idim evvelden Bir cılga yol, belli belirsiz onu takip ederken Arkta sular göründü hemencecik erkenden Kar yumakları arasından yolunu bulmuştu sular Akıp gidiyordu sanki eski sevdalar Gürültülerle birlikte Osman Bey’in değirmeni göründü ilerde Çingi taşlarla örülmüş duvarları Öte geçede Cin’in kavakları. Köy değirmeni işte; toprak damı bembeyaz Girdim kapısından içeri, dışarısı ayaz İki sevdalı taş öğütüyor buğdayı sarmaş dolaş Bir ihtiyar değirmenci; iki büklüm uğraşta Şu güzelliğe bir bak çalışıyor bu yaşta Adı değirmenci Şevket; Yusufoğlu dedem Ak düşmüş saçlarına fakirlikten kederden Eli, yüzü, kirpikler, giydiği şalvar beyaz Beyazın güzellikleri bir arada Çocukluğumda tanıdım beyazı burada Kar beyaz, öğütülen un beyaz Yılların çarkı öğütmüş dedemi; saçı sakalı beyaz Ey beyaz üçlüsü! Üçünüzü anladık da Bir daha gelecek mi şu bizim yaz?! KADİR ACI, 25.10.2011, KAYSERİ. |