GRİ BİR İSTANBUL AKŞAMINDA...
Ben yağmura yaslanırdım, gri bir İstanbul akşamında...
Senden mahrum, sana müebbet mahkumken ama... Özledin mi beni ey hüzün? Martı çığlıklarıyla oynaşan saçlarım var artık Kanatlarına deniz dokunur ıslak ıslak, üzülme ! Kıskanma, sokulmadım diye yakamoz gözlü gecenin koynuna Metruk mahallerde öldür beni Ki yalnızlığımın farkına varmasın bu şehrin yosma kahkahalı sokakları... Seni öldürdüğüm vakit Bil ki Kız Kulesini öpüyor olacağım, ruj lekesinden tanırsın artık Yürek izimi sürersin bir müddet Gri bir İstanbul akşamında vedalaşırsın Daha arkamı dönmeden, sen gönlümde yerini alırsın... Bir avuç kırmızı dök ardımdan Ve bana tebessüm etmeyi öğret... Ey hüzün ! Hüzünlü hüzünlü bakma öyle bu vefadan yoksun Şehr-i İstanbul’un gözü gibi İnce belli kadehlerde arama beni Paramparça bir zaman dağılır adımlarımda Bir parçan gelir yer eder göz çukurumda Ben sendelemeden yürürüm Düşme diye göz çukurumdan... Senin için kırdığım bir kalbim var Senin için vazgeçtiğim bir gökyüzüm Ve sana adanan Bilmem kaç Cumartesim... Yarın ki güneş farklı doğar mı ? Omuzumdaki meleklerin nurundan Tutar mı bir şair, parmak uçlarımdan Belime kadar sarkmışken AŞK a ? Şiirler tutuşturur mu saçlarıma ? Tozlu bir AŞK dökülür tavan arasından Derlemeye mecalim yok, yine AŞK çağırır Ve bu isli, puslu Bir o kadar da duygulu şehrin tüm kuşları siyaha boyanır... SNKY ;) ... .. . |
Şimdi Hüznün gölgesinde siper olmuş bir İstanbul lazım bana...
Hani yedi tepesinde yedi dilek dileyip dallarına yedi mendil bağladığım İstanbul...
Ne güzeldi, yakışmış kelimelerinize İstanbul... Eyvallah...