gitme eylülaşkı küçümsemedim; açlığında sofrası oldum iklimlerinin hep eylülü sürdü mevzilerime sabırcıydı parıltısı şimşeklerinin benimse şeffaf kolsuz bir paratonerdi iç giyimim değmişti çatal ışığı yükümsüz yüreğin serinseline sakladı ellerimi yaslarının avuç içine/..anlamıştım sonbahardı yüz/dürdüğü gözlerime sürgülü odaların sıvası yalazıydı âlâkamın tamir/sizdi güneş/ten yaması mısralarımın uzağı soyut sevda klasiğinden/..ayırmıştım dili sürçük tümce kaygılarını..iç içe yığmıştım ak yüreğin beyaz kalemiyle sayfanı/..çünkü mekânım aşktı.. ..ki tanımımın senli içeriği düş sancısı taş plağa kayıtlı sesi kırık gramofon ruhunun paslı cilâsı akıyor güz notalarına nedamet kıymığı incitiyor güftelerimi hâlâ beste-i nigâr renklerimi çekiyor kirpiğinden lilâ şımarık çocuk yüreği vuruyor dalga dalga uykularıma içimdeki seni öldüremedim; çürüyen yapraklarını gözlerimde biriktirdi mevsim gecenin siyahını asmıştı günlerime takvim ’aşkını al öz/r/ümü ver’den başka ne diyebilirdim şair olmak gerekti..kelâmın ziyadesi sığ dimağa zül söndürdüğüm ışıklardan sızıyordu git artık dediğim eylül... |
aşka küsünce de eylüle mi git derler hep ?