Varlığını İnkar ettiğim
Varlığını inkar ettiğim
Yüreğimde sızısını çektiğim Karanlık bir gecede ıssızın koynunda Kenarına dikilip içine ettiğim Şu dünya yükünü sırtıma koyan kim Yüreğimin Kudüs’ünü yıkan kim Beni kor ateşlerde yakan kim Ben kimim ve kimim ben Anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum Kuzey rüzgarlarıyla savrulmama neden Beni saran ne senin kara gözlerinde Neden şimdi bu ışıksız gecelerimde Yanımda yoksun... Bir yanımda yoksun kelimelerimde ve hayallerimde Ve şimdi en son kalan şehrimde Gölgelerin ensemde... Ne geceye duydum özlem ne gündüze Yaşam bir görünüm içinde tekdüze Çırpınman can kuşum boşuna Nemize gerek dokunmak söze Hissiyatlı olan böcek konar bu öze Çayır otlarını ayaklarımın altına alayım Kutsanan Kudüs’ü yıkan Titus’ü bulayım Onu bir gül bahçesine atayım Sevginin sonsuzluğunda boğayım Nemrud’un ateşini çiçeğe çeviren Benim çiçeklerimi ateşe çevirsin Titus yansın ve Ateş yansın Ansızın.... Ben anlarımı anlarıma ağlamakla geçirdim Şimdi ellerimde, yanaklarımdan dökülen gözyaşlarım var Bu gözyaşlarının içinde senin uğruna sürülen bir ömür var Sen! Bir gonca fidanına saygı duymayan canavar Sen ne Kudüs’ü görebilecek kadar Ne de Kudüs olabilecek kadar güzel oldun Sen zahirin keminde soldun Sen soldun,öldün Anlayamadan... Ki Titus’lar yapacağını yapmış bana Yıkılmadık kale mi kalmış bana Çelikten bir zırha bürünsem Delip geçen aşkın oklarına Güneşim bataklığına sığınsam Akşamın rüzgarlarına Ve ıssıza Kasem olsun... Dilim de ise senin için bir ölüm bekliyor Kılıçtan keskin, Dilimde sıratını taşıyorum Ve sen kıratınla Geçeceksin Bir bahar gibi Geleceksin Kalır mı hiç baharın kadrini bilen Sevginin elemini çekip kahrına eren Eren kalır mı, seven Senin bencilliğinde vurulup düşmüş bir beden Ah yanmakta olan şu duvarlarıma Senin adını yazdırdım Ferhat’ın kanıyla Ben Ferhat’ın deldiği sarpım Mecnunun sevdiği sam Ben bir çarpıntı,sarsıntı Yüreklerde atan kanım Adım sanım canım Yürüyüşümüz elbet ebediyete Uzattık kollarımızı ubuviyete Vedud olan Rabbimize gelmeye Çıktık viran yollardan Engin dağlardan Yanık bağlardan Ve Kudüs’ten... Aşktan kaçmaya aşka geldik Karşımıza çıkan Leylalara Kanmamaya, aldanmamaya geldik. Şimdi ey bahar çiçeklerini açma vaktidir Suya toprağa ve havaya Cemrelerim düşme vaktidir Yağın ey yağmurlar Yağmurlar yağsın Ve yarin saçları rüzgara salınsın Sallansın bütün alem Sarılsın tüm kaleler Kuşansın bahadır yiğitler, levendler Yarin saçlarından yaylarını gersinler Ve ela gözlerini ok eylesinler Çarpışsın bütün kuvvetler Ve galaksiler Çarpılsın tüm yürekler Yangınlara dalsın yürekler Alevler yalasın kor dudakları Dağlansın gözler Yarılsın göğüsler Sökülsün kalpler Ama ela gözlü dilber hiç gitmesin Bizi ve baharı terk etmesin Gülün kokusunu aldığı Bülbülün dadandığı yar ölmesin Uğruna bir ordu koştum Diyarları toza, kana buladım Ve bir sabah İskender’e ağladım Ben Salahaddin’e bel bağladım Kudüs ey Kudüs! Ben yaşamımı sana adadım Solmasa kara karanfiller Beşiklerde büyürdü gözler Yılanlar yaklaşmazdı o zaman Yitirmezdi anlamını sözler Kuşluk vaktinde ki kuşlar İklimler ve şarkılar Bir ıtır kokusunda demini bulurdu Sevgiliye yazılmış Ama ona hiç varamamış mektuplar Şimdi Kudüs ben sana yazıyorum Yazımı candan yazıyor Ve yine senin uğruna kana buluyorum Kanım tükenmeseydi eğer Sana olan aşkım Bağrıma sığamayıp kabardıysa Kelimelerimde çağlamaya devam ederdi Asırlar soyunca Zamansızlığa ve mekansızlığa sığmayan bir aşkı Zamana ve mekana bağlı kalmadan tattım Şu aysız gecede yar Kudüs ey Kudüs Söyle bana diyeceklerin mi var Sana ayaklarına bir çağlayan bağışladım Ben ölümü de sende Hayatı da sende yaşadım Kenarına dikilip içine ettiğim şu dünyada Bir kutsal tapıncakta senin için ağladım... Gözyaşlarım yalnız sanadır... *Kesinlikle şiir olmak iddiasını taşımamaktadır... |