MEZEPOTAMYA
Ey Mezepotamya,
yaşamın beşiği. Ey toprakların en doğurganı, yaşam penceresi. Dudağımdaki sigaramın tütününü veren Ve şımarık bir çocuğun bakışıyla bana gülümseyen. Fütursuzca üstene yatıp sığındığım toprak. Bu kadar mı ürkersin benden? Geceleri bu kadar mı aydınlatırım seni suni ışıklarımla? Oysa yatmamak içindir koynuna senden yaptığım duvarlara sığınmam. Sana ulaşmak içindir daracık sokaklarda koşturmam. Sana bakmaktır niyetim yarın ne vereceksin diye, Biraz korkarak, biraz utanarak. Yalnızlığıma dönerim korunaklı evler yaparak... Eyyy Mezepotamya. Geçmişimin külleri. Yarınım. Korkularım. Var oluşumun kaynağım. Anam benim. İşim, ekmek kaygım, bir damla su için yakarışlar yaptığım. Üzerinde umutlara, yarınlara koştuğum. Kavuşma isteğim, Arkada bıraktığım gençliğim. Ve bilinmeyen geleceğim. Olmayan gölgem, içimdeki güneşim. Sorgulayıp, hesap sorduğum. Umudun anahtarı Mezepotamya. Ey her şeyi toprak eden ve yeniden yaratan. Yapılmış en büyük kilitleri kırdıran. Özgürlüğümün kaynağı kutsal toprak! Kızınca yok eden güç. Bir yudum suyu benimle paylaşan sevgi pınarı. Gecenin gündüzün sahibi Ve bitmeyen yolculuğun en büyük yolu. Ve sen Mezepotamya Uygarlık kaynağı insanlığın. Nasıl vaz geçerim senden. |