çare eşsiz çaresiz...
uykum apar topar terketti
sonbaharın gelişiyle de yazım yanağımda ki gamzem ve çok önceleri tanıdığım dostlarım bu ne gerginlik bu ne karanlık ömür çala kalem yazılan bir hikaye elime aldım üşenmeden okuyorum her gece bir öncekiyle aldattı beni yalnızlığım da yapışmış kene her sabah beklediğim otobüs geldi güneş yine acımadan yakıyor inadına takmıyorum gözlerimin perdelerini yorgun ellerim şiş bacaklarım ödemli bekliyor yine beni alış veriş meraklıları açlığın verdği terbiyeyle sallandı midem sıcak bir ekmek kokusu yeterdi üç beş zeytin tanesi dalından koparılmış zaman gibi doyuramadık aç kalmış gözleri... yolculuk nereye bayan sorma sür sen git ben bizi terkeden şehre dönüyorum çocukluğuma iniyorum yeter mi beş kuruş ? afalladığını benden başka herkes hissediyor sallanan evler, üşüyen ağaçlar, yorulmuş çiçekler, garip bir şekilde şarkılarını hiç kesmeden benim için söylüyorlar... susun susun... duymadım! hıı! ne dedin? baştan anlatır mısın ? muhakkak öyledir. Derken, dinlemediğimi düşünenler susuyorlar bu sefer gözleri başlıyor. çok doluyum be fulya... taşıyorum görmezden gelemezsin tokluğumu yaşama doydum ama tıka basa yediriyorlar al bir tabak daha istemez beyfendi... e şimdi bir ağacın kavuğunu doldurmayacak aşk düşssüz düşe kalmış up uzun yatan yalanlar sığınak çareyi bir sonraki bölümde kurcalamanın fakirliğiyle dilenecekler daha önceleri verdiklerini unutarak utanarak alacaklar sapsarı madensi kokusu bile kötü olan insana her şeyi yaptırma zevkinden kendini mahrum etmeyen dünya kadar yuvarlak ve bozuk bir sesle önüne atılan iki kuruşun medeniyetsizliğini.... afedersiniz benim gözlerim varken göremedim... |
sıcak bir ekmek kokusu yeterdi
üç beş zeytin tanesi
dalından koparılmış zaman gibi
doyuramadık aç kalmış gözleri...
******************************************
İşte o an insan ,hüzünlenmesin de ne yapsın? ...
Beğeniyle okudum. Kutluyorum...