GELİNCİĞİN ÖYKÜSÜGELİNCİĞİN ÖYKÜSÜ Yükselen bir ağaçlık vardı uzaklarda Göğün yerle birleştiği Çok uzaklarda bir ovanın ortasında. Heybetliydi biraz ilerideki dağın yükselişi Korkuturdu kendisini uzaktan görenleri İçindekilerde ovanın ve ağaçlığın sakinlerini, Korkuturlardı Kartallar. Acımasız, korkusuz Kartallar Ovada, ağaçlıkta görülünce onlar Kaçardı sıçanlar, tavşanlar Bin bir güçlükle saklanırlardı Belki bir taşın, bir ağacın arkasına Belki de bulabildikleri bir kovuğa. Bir de serçeler vardı, uçsuz ovada Hiç aldırmazlardı vahşi Kartallara Bir de üzerlerindeki gök kubbeye Uçarlardı bir oraya bir buraya gönüllerince. Ama bırakmazdı Kartallar bazen onları da Avlamak için değil, Kullanırlardı onları sadece oyunlarında Serçelerin keskin ve hızlı uçuşları, Hareketleri tam bir eğlenceydi günlerce Zordu yakalamak onları Hiç beklemedikleri bir anda Yok, oluyorlardı, yitiyorlardı pençelerinin altında. Bu böyleydi yüzyıllardır, Kimi zaman aç, Kimi zaman da oyuncu birkaç Kartal Uçuyordu sessizce ovada Bir hayvansa belki gölgesinde Belki pençesinde, Gidiyordu onunla kalesine. Günler günleri kovalamıştı ovada Dağ rüzgârları bırakmıştı yerini musona. Bir canlılık başlamıştı, Küçük, büyük tüm canlılarda Büyüklerin yerini almıştı Minimini hayvan yavruları da Çalıların, ağaçların arasında, arkasında Anlamaya çalışıyorlardı yenidünyalarını. Sadece onlar değillerdi öğrenen Bu yaşamı, bu ovayı Genç Kartallar vardı Etrafta tehditkâr dolaşan Ve böbürlenerek pençelerini gösteren. Korkuyorlardı serçeler bu gösterilerden Bırakamıyorlardı kanatları yeni açılan yavrularını Endişe etmeden. Genç kartalların en tehlikelisiydi Gri kartal, Şimdiden korku salmıştı ovaya Gururla, hırsla uçuyordu Yavruların ve yuvaların üstünde Küçük, büyük demeden götürüyordu kalesine. Gri Kartal bıraktı bir gün kendisini dağ eteklerine, Eğlence arıyordu kendisine Bir serçe yuvasını kestirdi gözüne Tabi içindekileri de Yavaşça süzüldü gökyüzünde Sanki ova karardı gölgesiyle Bir bağırış, figan aldı ağaçlık ovayı Kaçıştı yine tavşanlar, sıçanlar Kahkahayı bastı diğer Kartallar. Gri Kartal önce kaptı iki yavru serçeyi Çırptı kanatlarını yukarıya Hiç düşünmeden bıraktı boşluğa Pençelerinin arasındakileri Cansız çarptılar yere, gürültüyle Öldüler hiç bakamadan gökyüzüne Yine yöneldi yuvaya Ama bu kez bir serçe çıkmıştı karşısına Açtı küçük gagasını ve atıldı Yavrularının katiline Ama boşunaydı bu çaba Bir kanat darbesiyle O’da düştü Cansız yavrularının yanına Gri Kartal şöyle bir baktı etrafına Öfkeyle daldı tek kalan yavru serçenin yanına Tam yakalayacakken pençesiyle Bir acı duydu gözünün yan tarafında Birkaç damla kanı düştü yavrunun kanadına Şöyle bir baktı etrafına Karşısındaydı küçük baba serçe Yuvasını ve tek yavrusunu savunuyordu umutsuzca Kartal uçtu, öfkelenmişti Sinirle daha da güçlenmişti. Baba serçe hızla uzaklaşmıştı arkasına bakmadan Kartal da hemen arkasından Bir müddet sonra yok olmuştu ufukta Av ile avcı Yalnız duyulan bir serçenin acı çığlığıydı. O günden sonra büyüttü düğerleri yavruyu O ise unutmadı ailesini Unutamadı Gri Kartalı Farklıydı diğerlerinden küçük Serçe Konuşmazdı, uçmazdı diğerleriyle Sadece kaleye, Kartalların kalesine bakardı öfkeyle. Diğerleri bir isim vermişlerdi O’na Al Serçeydi adı. Adı gibi farklıydı kendisi de Durmadan uçar, hiç olmadık hareketler yapardı gökyüzünde Aldırmazdı küçük bedenine ve gülmelere. Toplanmıştı bir gün serçeler ağaçta Konuşuyorlardı yavaşça Kulak kabarttı yaşlılara; “Yeni bir yer bulmalıyız Tehlikede hayatlarımız Çoğumuzu öldürdü Kartallar Böyle büyümemeli genç yavrular” Dedi en yaşlı Ata Hepsi onayladı başıyla Yalnız kabul etmedi Al Serçe Fırladı ortaya Kendisine kızanları dinlemedi ve seslendi; “Ey kardeşler, yaşlılar Kaçmak olmamalı Yurdu bırakmamalı Vermeli gerekirse şehitler” Yaşlı Ata kalktı yine “Sen ey yüreği gibi kanatları Al Serçe Öfke düşmüş küçük yüreğine Yanarsın onun ateşiyle Savaşmadı, savaşamaz Hiçbir zaman bir serçe” Yine onayladı ötekiler Ve devam etti Ata serçe “Boyun eğmeli serçeler Böyle istedi Atalar Ve de Tanrılar Onlar oldu tüm ovaya Efendiler Krallarımızdır Kartallar” Sözleriyle dağıldı serçeler Ertesi gün vardı büyük göç O yüzden kalmadı kimse geriye Yine güneş battı Sonra doğdu yine Ve ilk kızıllığıyla Yaşlı Atanın önderliğinde Başladılar uçmaya Yeni bir yurt aramaya Sonra bir ses duyuldu Aslın da bir haykırıştı bu “Kartal, Gri Kartal” Diyebildi bir serçe Döne döne düştü yere Sonra onu bir başkası izledi Gri Kartal kahkahalarla dağıtmıştı Bu koca kafileyi Herkes bir yana uçmuştu Yalnızca bir serçe yerde kıpırdanıyordu Bu Ata serçeydi Bağırıyordu can havliyle Yarım bırakmayacaktı işini Hiç bozmadan istifini Gri Kartal yöneldi yaşlı serçeye Sonra Al Serçe belirdi Yanan gözleriyle Kartalın üzerinde Takip etmesini bekledi gökyüzünde “Bırak kaç buradan Olma benim için canından Olacaksa ölümüm Kartalın pençesinden Ne gelir senin elinden” Dinlemedi asi serçe onu Ve o altta, Kartal üstünde Süzülmeye başladı gökyüzünde Ova susmuş, Rüzgâr bırakmıştı esmeyi Ve gözler çevrilmişti Bir serçenin yaptıklarına Al Serçe kurtuluyordu her seferinde Hiç dengesini yitirmeden Kartal çıkmıştı Al Serçenin üstüne Kanatlarını açmış Hapsetmişti gölgesine Uzattı kanlı pençelerini Tam tutacakken serçeyi Gözden yitirdi ufacık bedeni Ve bir an iki küçük pençe gördü Sonrası ise karanlık Ardından ovayı çınlatan bir çığlık Al Serçe bırakamadı, çekemedi pençesini Takılmış, saplanmıştı sanki Amaçsızca uçtu Kartal Görebilmek umuduyla Ama çarptı yere sertçe Çarptığı yükseklikte kaldı Serçe Gri Kartal biraz daha gidip çarptı bir tepeye Ve kımıldamadı bir daha Şaşkındı ova, şaşkındı serçeler Şaşkındı kale ve Kartallar Al serçenin başında toplandı Küçük bedenler Son nefesini veriyordu sıcak toprağa Ve son bir şeyler söyledi onlara Önce toprağı ıslatan kanına Sonra dönüp Gök Tanrıya “Boyun eğmeli serçeler Onlar oldu bize efendiler Krallarımızdır Kartallar” Dedi ve yumdu gözlerini. Başka bir yere değil Gömüldü oraya Göçmedi, göçmek istemedi serçeler Bırakmadılar yurtlarını Kartallara Kartallarda dokunmadılar bir daha onlara. Ama bir gün Bir çiçek belirdi boş ovada Tam Al Serçenin mezarında Yaprakları aldı ve bir siyah göz Tüm ovayı görebilecek bir göz Sanki vakurla izliyordu ovayı En çok da Kartalların yuvasını Serçeler Gelincik dediler O’na Çünkü asiydi Açıyordu her yerde özgürce Kimi zaman dikenlerin Kimi zaman kayaların kucağında. Sanki dönmüştü Al Serçe Bekliyordu yine yuvasını mertçe. Bir yerde çıkmazdı, çıkarılmazdı Kartalların kalesinde, yükseklerde Çünkü korkardı Kartallar Boş ve soğuk gecelerde Bir uğultu yükselirdi Karanlığın içinde O da Al Serçenin kanat çırpışları Ve de hiç bitmeyen özgürlük şarkısıydı Yükselirdi asice. |