DUY BENİ !
Duy beni ! Ben anlamsız kavgalarda,
Yarını olmayan sahipsiz sevdaların Pembe masallarında yitirdim inancımı. Riyakar insanların sahte gözlerinde ; Yanlışı doğrudan, karayı beyazdan, Adamı adamdan ayırmakla geçti ömrüm. Ben ; can bedenden ayrılırken, Kan damardan çekilirken öğrendim yaşamayı. Kollarımda son nefesini verirken Mehmet’lerin Göz bebeklerinde gördüm ölümün soğuk yüzünü. Kumar masalarındaki o dört kralın fermanında okudum Yıkılan yuvaların, darağacında yazılan ağıtlarını. İçki masalarında harcanan o beyaz umutların, Kararmış yüreklerin diyeti olduğunu öğrendim. Katran karası gecelerde şerefsizlerin koynunda Anlık zevklere meze yapılan kadınların, Sessiz feryatlarında işittim hayatın çığlıklarını. Binlerce kimsesiz sokak çocuğunun, Gökyüzündeki uçurtmalara takılan Hayallerinde gördüm yarınsız yaşama sevincini. Başarmak için inanç... inanmak için Yürek… Yürek için adam gibi adam olmak gerekirmiş. Farketmez cinsiyeti ; erkek yada kadın, Adam olmak gördüm ki mangal gibi yürek işiymiş. Ne para, ne mevki, ne arkadaş... Kazanmak, pençe gibi bilek istermiş. Adımların sert basmalı, yumruğun sıkı olmalı, Sesin, nefesin yettiği kadar gür çıkmalıymış. Taş kadar ağır, dağ kadar büyük olunmalıymış. Mum gibi erirken bile alevin dik, Karnın açken bile kuyruğun dik, Belin bükülse bile başın hep dimdik kalmalıymış. Her elini uzatana kollarının açılmayacağını, Her gelene yüreğinin verilmeyeceğini, Dost denen vefasızların ihanetlerinde öğrendim. Mangalda kor gibi, için için yanarken içim, Belli etmeden gülmeliymiş hep yüzüm, Bunu öğrenmekle geçti bu ömrüm... Artık ! ne her yürek kaldırır beni, Ne de bu Yürek taşır herkesi..! -vedâti- ( Vedat Topuz - 10/02/2011 ) |