SOR,HESAP SOR...
Ayrılmanın yanık ağır kokusu ile
o balıkçı kahvesinde demli bir çay gibi seni bekliyorum masamda... geleceksin biliyorum akşamdan kalma vahşi gözlerinle hesap soracaksın... ben denize yakın sabırsız sen bir yabancı gibi üç masa uzakta... mor soru işaretleriyle, mavi odaların ödenmemiş hesapları yanık türküler, sitem şiirlerinle biraz yaşlanmış, biraz solmuş, ama mağrur ve muzaffer, ben yorgun bir sokak kedisi gibi çay bardağında koybolmuş... bekle ay doğsun dağların arkasından silme kızıllığıyla... karanlığı bekle. denizin sonsuzluğu, senin huzursuzluğun, benim sana susuzluğum, sorma, eskittiğimiz mutluluğun hesabı "çetin" nasıl ödenir bilemem aydınlıkta ödeyemem... deniz ışıltısı cam kırıkları gibi boşluğun boğazımda düğümlenir. uzun gecelerin kanattığı yokluğun?.. bu defa susacağım sen, mağrur ve muktedir gözlerinde derin dalgalar tutmasam kendimi boğulacağım... yüzümdeki çizgileri sorma, hüzünden anlama beni istemem bil ki; koca sonbahar geçti üzerimden... |