ŞEHR-İ MÜSTESNA
Karasevda misali gönüllere düşen yâr!
Bir kere de bana gül, kalemime düş en yâr! Kim bilir kaç hakanın süsledin rüyasını Ya kim bilir kaç yürek çekiverdi yasını. “ Güzellik başa bela “ diye başlayan sözler Senin için olmalı, o yüzden sende gözler Boğazın gerdanlığı, sen, ey inci tanesi! Düşte sensin, dilde sen, gönüller teranesi Marmara üç taraftan sararken canan gibi Senin gibi afetin kim olmaz ki talibi Zincir oldun bağladın Asya’ya Avrupa’yı Önemlisin, özelsin, senindir aslan payı. Kim bilir kaç hakanın süsledin rüyasını Kaç kere çaldı yere kim bilir aşk tasını Ki ol Nebi övgüler dizmedi mi bu hâna Senle şahlanmalıydı İslâmiyet cihana Ve yine önemsenmiş bir hükümdar çıkmalı Söz yerini bulmalı, su hendeğe akmalı Öyle de oldu zaten olacaktı da elbet Ne dendi de olmadı, inandık ilelebet Bir çocuğun elinde dans ediyordu zaman İşte durdu saatler, işte gelmişti o an Ulular ulusunu arkasına alarak Yürüttü gemileri karadan yol bularak O şehr-i müstesna ki hak ettiği toprağa Kavuşurken ol hakan mührünü vurdu çağa. İşte budur, işte bu, şaşadursun kâinat Çark bildiğince döner türlü tuzağa inat. Kim bilir kaç hakanın süsledin rüyasını Senin için biledi ressamlar fırçasını Taşa işledi Sinan ilhamını, aşkını Dile düştü de sevda, dinmedi aşk taşkını Bel verdi minareler ay yıldızlı semaya Barışa hasret gönül, sevgiyle tuttu maya Ne şarkılar yazıldı adına bunca sene Yine anlatılmadı, yazacaklar da yine Resmini mısralarla çizmeye kalktı şair Her kalemin kârı mı övülsün sana dair? Kim bilir kaç hakanın süsledin rüyasını Tam yirmi dokuz sefer salmışken oltasını Olmayacak duaya açılıyorken eller O Muhteşem Sultan’la gülümsedi gönüller Nice hain yürekler kursa da türlü tuzak Evliya yurdu yurdun hayali bile uzak Ve gezinir sırtında Rahman’ın cömert eli Sana göz koyanların geri teper emeli Ulubatlı Hasanlar yatıyorken bağrında Eyyüb El- Ensari’nin sabrı taşar böğründe “Gel” dedik, kucak açtık yetmiş iki millete Gönlü geniş bu ulus düşmemeli zillete Kültürün başkenti ol, uygarlığın beşiği Cihanı aydınlatsın insanlığın ışığı Bilsin, duyan duymayan boşuna yanmaz âşık Bu seçilmiş diyardan yayılacak o ışık Üç yüz bin yıl önceyi hayal etmek bile zor Geldin iki bin ona vur tarihe, damga vur Resmini mısralarla çizmeye kalktı şair Her kalemin kârı mı övülsün sana dair. Yazdığımı zannettim, yine anlatamadım Kırık bir kalem olsun bundan sonra tam adım. Zübeyde Gökbulut 2010/ Kırşehir |