TABİATŞiirin hikayesini görmek için tıklayın TABİAT RİSALESİ’nden
Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman, bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz: Birincisi: "Evcedethü-l esbab" Yani, "esbab bu şey’i icad ediyor." İkincisi: "Teşekkele binefsihi" Yani, "kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor." Üçüncüsü: "İktezathü-t tabiat" Yani, "tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor." Evet madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem her mevcud san’atlı ve hikmetli vücuda geliyor. Hem madem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde ey mülhid! Bu mevcudu, meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbab-ı âlem onu icad ediyor; yani esbabın içtimaında o mevcud vücud buluyor.. veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor.. veyahud tabiat muktezası olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor.. veyahud bir Kadîr-i Zülcelal’in kudretiyle icad edilir. Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni’, gayr-ı kabil oldukları kat’î isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i vahdaniyet, şeksiz şübhesiz sabit olur. AMMA BİRİNCİ YOL Kİ: Esbab-ı âlemin içtimaıyla teşkil-i eşya ve vücud-u mahlukattır. Pek çok muhalatından yalnız üç tanesini zikrediyoruz. BİRİNCİSİ: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayatdar hârika bir tiryak onlardan yapılmak îcab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayatdar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır. İşte bu misal gibi; herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur ve herbir nebat, hayatdar bir tiryak gibidir ki; çok müteaddid eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbaba, anasıra isnad edilse ve "esbab icad etti" denilse; aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır. Elhasıl: Şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî’nin mizan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şamil bir irade ile vücud bulabilir. "Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabayi’ ve esbabın işidir" diyen bedbaht, "O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur" diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.
Madem mevcudat var inkar edilmez.
Sanatlı hikmetli madem her mevcut. Her an yenilenir dur durak bilmez. Nasıl hasıl olur öyleyse vücut ? Biri der "sebepler icat ediyor", Ya "kendi kendine olup gidiyor", Kimi bu mucide "tabiat" diyor, Akıl bu üç yolu deşip didiyor. Bu üç yol imkansız muhalse eğer; Allah demelisin başka çare yok. Tetkik edip akıl yormaya değer. Aklın cebine bu hakikati sok. Tabiat kör sağır ilimsiz cansız, Bunca harikayı nasıl ne bilsin. Akıl kabul etmez hayır imkansız. Bunu anlayamaz bilmez değilsin. **************************************** Yüzler ayrı madde ayrı kaplarda, Raflara dizilmiş durmakta iken, Hasas ölçülerde hassas ayarda, İlaç macun yapmak lazım gelirken. Bir gram ya eksik ya fazla olsa, İstenen netice asla olamaz. Tek bir madde eksik ya noksan kalsa, Formül yanlış olur hayat bulamaz. Bir baktık ki nice canlı macunlar, Harika ilaçlar yapılmış durur. Aklı tahrik eder meraka bunlar. Perde çekmez ise kör inat gurur. Tetkik eder akıl hayrette kalır. Bir gram ne eksik ne fazlası var. Aklın yolu bir der dersini alır. Düşünce önüne yapmazsa duvar. Eczacı var dersin elbette hemen. Göremesen de O kesin var dersin. Rüzgar şişeleri devirmiş demen, Ne kadar manasız Rab akıl versin. Her bir hayvan macun her bitki ilaç. Yüzler maddelerden terkip değil mi? Hakikatı anla gözlerini aç. Bu aklın yolunu takip değil mi? Kader formülüyle kaza her işte, Hayati maddeler yerine konur. Bu dünya koskoca eczane işte, Ezeli hikmetin sahibi O nur. Sebepler akılsız ilimsiz cahil, Plan proğram yol tarzı ne bilsin. Sanat gaye fayda ilimledir bil. Bunca tasarımı görmez değilsin. Bak sana hakikat bağırıp durur. Kulak ver de dinle gözlerini aç, Hakikat güneşi gözüne vurur. Kalbin ruhun aklın gerçeklere aç. |
( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın )
Şiirin Hikayesi
TABİAT RİSALESİ'nden
Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman, bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz:
Birincisi: "Evcedethü-l esbab" Yani, "esbab bu şey'i icad ediyor."
İkincisi: "Teşekkele binefsihi" Yani, "kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor."
Üçüncüsü: "İktezathü-t tabiat" Yani, "tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor."
Evet madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem her mevcud san'atlı ve hikmetli vücuda geliyor. Hem madem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde ey mülhid! Bu mevcudu, meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbab-ı âlem onu icad ediyor; yani esbabın içtimaında o mevcud vücud buluyor.. veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor.. veyahud tabiat muktezası olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor.. veyahud bir Kadîr-i Zülcelal'in kudretiyle icad edilir. Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni', gayr-ı kabil oldukları kat'î isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i vahdaniyet, şeksiz şübhesiz sabit olur.
AMMA BİRİNCİ YOL Kİ: Esbab-ı âlemin içtimaıyla teşkil-i eşya ve vücud-u mahlukattır. Pek çok muhalatından yalnız üç tanesini zikrediyoruz.
BİRİNCİSİ: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayatdar hârika bir tiryak onlardan yapılmak îcab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayatdar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır.
İşte bu misal gibi; herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur ve herbir nebat, hayatdar bir tiryak gibidir ki; çok müteaddid eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbaba, anasıra isnad edilse ve "esbab icad etti" denilse; aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.
Elhasıl: Şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî'nin mizan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şamil bir irade ile vücud bulabilir. "Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabayi' ve esbabın işidir" diyen bedbaht, "O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur" diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.
--------------------------------------------------------------------------------
"Madem mevcudat var inkar edilmez.
Sanatlı hikmetli madem her mevcut.
Her an yenilenir dur durak bilmez.
Nasıl hasıl olur öyleyse vücut ?
Biri der "sebepler icat ediyor",
Ya "kendi kendine olup gidiyor",
Kimi bu mucide "tabiat" diyor,
Akıl bu üç yolu deşip didiyor.
Bu üç yol imkansız muhalse eğer;
Allah demelisin başka çare yok.
Tetkik edip akıl yormaya değer.
Aklın cebine bu hakikati sok.
Tabiat kör sağır ilimsiz cansız,
Bunca harikayı nasıl ne bilsin.
Akıl kabul etmez hayır imkansız.
Bunu anlayamaz bilmez değilsin."
ÇOK GÜZEL,
MUHTEŞEM VE İBRETLİK HECENİ,
KALEMİNİ KUTLARIM DOSTUM.
TAM PUANIM SENİN
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
Necati Ocakcı tarafından 6/7/2011 8:24:44 PM zamanında düzenlenmiştir.