UFUKLARIN ESRARI
Bakınca rıhtımımda kızılın ahvâlini,
Ufukta görüyordum zamanın melâlini. Şimdi deryalar aşkla durmadan ışık bekler, Doğmayan sabahlara her zaman hazân yükler. İklimlerin sancısı kuşattı etrafımı, Mevsimler bir hoş olup eritti tavafımı. Sahilimde mahzunca yıldızları beklerken, Çürüyor güneşim hep sancıları yüklerken. Mavinin raksedişi, tıpkı ben gibi durdu, Dermanım yavaşlarken, teni çileye kurdu. Ufukların esrârı, yine her şeyi örttü, Göklerin karanlığı, kalbi acıyla dürttü. Nefsimin kıskacında eyvâhları açmıştım, Dönülmez akşamımda, kor segâhı saçmıştım. Bütün söz sultanları o an göründü birden, Zaman zamanı aştı, ben arınmıştım kirden Söz sultanları bir bir bülbül gibi çağladı, O an içimde sanki bütün kâinat ağladı. İnledi Yahya Kemal ufkun ötelerinden, Sundu bana ilhamı, yanan güftelerinden. Çırpınmıştı Fuzûlî aşkı yüklemek için, Çağırdı neyi Bâkî, sedâ eklemek için. İşte o zaman yanıp eyvahlarımı tuttum, Bülbülün neşvesini kor dillerime kattım. Süslendi uzaklardan Nedim’in lâlezârı, Yok etti içimdeki çınlayan âh u zârı. Galip gönül diliyle ateşe soktu beni, Canlandırdı aniden içimdeki gülşeni. Artık rıhtımda kızıl bana hüzün yıkmıyor, Ufukların melâli tene eyvah yakmıyor. Köpükler başka şimdi ışıklar serenatta, Özüm nurları kapmış, ellerim hep muratta. İklimlerin sancısı çözüldü birdenbire, Peymâneler dönmüştü tatlılaşan iksire. Mahzun değilim artık kızaran sahilimde, Bir başkaydım ben bugün, nurlar vardı dilimde. Ey Pervânem süzül sen kor maksadına doğru, Aşkla dön, yürü sen, nur berâtına doğru… |