Geçmeden
Ölünün ardından ağlar da insan,
Gariptir, içinden güler kendine. Dil tutulur amma hâl ile lisan, Küfreder, bir âdet sözün aksine. Kalbin kârı ibret, gözünse seyir, Akıl, yakasından çekilen çocuk Yahut bir davete koşan misafir, Ölünün evinde garip maymuncuk. Yanaklardan iner, iner de yaşlar, Hayret eder inci mercana gönül. Hayrete ne hacet, ağlasın kuşlar, Ağlamak ibadet, ağlamamak zül. Ölümsüz ölüler şehri kabristan, Ne gideni eksik ne de geleni. Aslından uzağa bir kurak bostan. Toprağa yakına, esrar madeni. Kabir, derinliği bir insan boyu, Köşesi oyulmuş lanetli bina. Daracık ve dipsiz karanlık kuyu, Bir taşın yüzünde beliren mânâ. Ve telaş!... Kürekler kalkar ve iner, Ve alçalır sesler: Ölmüşse ölmüş. Korkuyla arzular göğüse siner, Olmasın olmasın böylesi bir düş. Hüznü perde perde örter hakîkat, Günyüzüne çıkar, keşke, keşkeler. Soğuk bir manzara sanki bir tokat Gibi çarpıyorken düşer maskeler. İşte, en nihayet çıplak yüzümüz, Bulutsuz gün gibi çıkar ortaya. Halini inkarda münkir sözümüz, Taşa, topraktır der sinede kaya. Ölen ölür, gelen gider gider de, Geçip gitmez bizim korkularımız. Tatlı olmaz, talip olmadan derde, Zehirden de zehir uykularımız. Çare var, kaygılar gelse üst üste, Ve olsa da şu an halimiz riya. Ağlamaktan ve hem ölmekten öte, Ağlamak ve ölmek!... Gerisi rüya. Evet! Bu dehşetli korkunç rüyadan, Bir gün uyanmadan ağlayamayız. Geçmeden dünyada iken dünyadan Ölmek ne demekmiş, anlayamayız. Ankara, Nisan 2011 |
günüme aldım şiiri.............dünkü edebiyat defterindeki en güzel şiir..........saygımla