GÜN DOĞMADAN
Buğday sarıları unutturur kimi zaman
Gecelerin karanlık afetlerini Gül kırmızısı mı yoksa siyah mıdır kan Yüreğimden ırmak ırmak çağlayan Bu hep gecelerden akan Yetmeyip günlere sızan Buğday tomurcuklarına bulaşan Ve taşlar sorguya çekilir mi? Taşlar ki; kalbi atan Bir gün çalar taşlaşan kapılar Çalmıyor gibi görünse de çalar Çalınca açmamak onur zedeler Açmaksa en büyük deprem Bir taş yağmuru, taş titremesi Karşındadır eskimeyen pişmanlıklar Ve arkasında dev hüzün ordusu Hazin sonlara yaklaşırlar Ağaran kederle ağarır saçlar Gün ağarır mı yeniden Yıkansa da çıkmayan çocuksu bir leke Ya da simsiyah bir kan Gün doğmadan gelsin gelecekse Dünyaya hükmeden ölüm tüccarı Ruhum eski bir uygarlığa açılan pencere Ağarsın artık gün doğmadan… Eylül 2010 |
sağlıcakla kalın