bir nisan sabahı..
resimlerdi...
suretleri değişmiş yüzlerden arta kalan.. o kadar çok konuşmuşlardı ki bazılarının ağızları silinmişti bir koca boşluktu yeri sonsuzluğa uzanan.. seste hala bir heyecan vardı.. ağız yoktu ses vardı.. yankılanan.. bakir bir tümce gibi kaleme sarılmıştı imlerini kendinde saklayıp vurulmuştu güpegündüz söylemlerinden... bir nisan sabahı en uygunuydu firari olma vaktinin.. yolları yolakları kendince ululayıp sürdü atını artık çok geçti... biliyordu yeşil dipsiz bir karanlıktı.. dallar yalancı bahar çiçekleri.. allar meyveye durmayacaktı.. hamdı gün görmemişti henüz... çok uzak diyarlardan bir rüzgar esti. indi bir yaşlı bilge telaşla atından.. ey şair dedi.. bilmelisin.. ’insan bir kendini sever bir de kendini sevenleri...’ biliyordu şair itiraz etmedi.. kendince söylendi... ya hiç kendini sevmeyenleri sevenlere.. kendini bir çam çırası gibi temmuz sıcağında yakanlara ne demeliydi... dönüşü olmazdı gidilen hiç bir yolun... 22/04/2011 ödemiş |