GECE'YE MUHAYYİLEKaranlık iyice gerilince geceye “Kimse yok mu? Gecenin sessizliğini paylaşan; yok mu; sessizliğin ayak seslerini duyan.” Dilimin dilsiz kıyısından geceye karışan Gece dedi: “benim karanlıklar içinde duyduğun, Gelincik kadar narin; bir o kadar tez ölümüm, dokunma! Ben yalanlı bir sözüm. “ Sonra bir masal gece ile gündüz arasında ördüğüm Ardından sesiz -ıssız gecelerde düşlerini gördüğüm Zaman içinde büyüdü, kocaman bir gelincik tarlası şimdi Utancın peçesiyle örttüğüm… “Senden öncesi yoktu, soğuktu; anlamsız kocaman bir boşluktu… Sonrası intihar; rengi siyaha çalınmış kırmızı gecelerimin.” Dediğim, Kimi gecelerde Gelinciklerime yüreğimi kurban ettiğim… Hani en sevilene – en sevdiğine kurban edilirmiş ya… Yoluna, uğruna… “Gelinciklerin küçük yüreği, kapadım gözlerimi, kayıyorum zamandan; hadi tut ellerimi.” Narindi elleri, tutsam ölecektim - ölecekti… Ay’ın önünde gri bir bulut sualsizce durdu Gece sustu… Renkler, sesler silikleşti vakit bir hayli geçti. Ansızın bir yıldız kayarken ve de Ay’dan bir hayli uzak seyirdeyken… Karanlıklar içinde gördüğüm: “ beni bana ver, yeter artık çektiğim, Say ki düşmedi üç elma gökten; biri sana, biri bana, biri ise varamadığımız yollara.” Düşündü… Önce geceyi boyadı yazılmamış bir sayfa gibi beyaza; Sonra siyaha, bir daha yazılsın istemedi ve nokta. Siyah ve beyaz hep yan yana, bir birine ihtiyaç. Gece yorgun, gün usulca görünürken Bir yol ayrımı idi geldiği; bir yol ki siyah ve kasvetli, bedenine dar – bedenine ağır. Ardında masalsı düşleri –düşlediği, önünde bir taş kadar ağır parçalanmaz gerçeği. Derince bir nefes aldı gözlerinden son bir damla yaş; Gelincik kadar kırmızı… Öylece baktı boynu bükük Gelincikleri ardından… Dönmedi - Dönemedi, dönseydi biliyordu adımlayamayacağını yolunu – sonunu… Yüreğinden silik bir ses “kıyamadım size, kıydığım gibi kendime, bir gün gelir belki de; Kendinden olan sizleri alır götürür diye. Şimdi ben biliyorum ki kendimden koparamadıklarımla; Bire bin olacağım, sonsuzluğun kesiştiği yerde söz; sizlerle buluşacağım. Gün batımında Güneş’in son halkası gibi sevdiğim, şimdi seni sana veriyorum affet… Sen’in ben olduğu yerden… Müsaadenle artık ben senden gidiyorum.” Hadi son bir söz… Hadi gitmeliyim; son kez son söz… Susa(ya)rak söyledi yüreği, gecenin karanlık kulağına: “belki de yan-lız/yal-nız muhayyile… Kim bilir belki de Geceye…” MEHLİKA |