DÜN GELDİM BUGÜN ÖLDÜM
karanlık
ve aydınlığın gül yüzü dünyalar kadar zindanın oda duvarında asılı cenin bir damla suda ruh suya can üflendi benden habersiz var ile tanıştı tenim ana rahminde ışık bekleyen bir yol o benim. dokuz ay, bilemedin onbeş ekle arsızlığıma KÜN denildi kulak zarıma gaipten umudum sütten ak düştük alemin çığırtkanlığına avaz avaz daha ilk nefeste gün yüzünü boğdum ve doğdum. masumiyetim katık oldu canavarların yıldönümlerine bir hengamedir gitti sürüyle hayatım henüz ellerim pamukken taşlaştım ve çöktüm ne bir adım ileri ne de azdan az biraz çoktum birileri yanımda bahar kokladı duydum ben çocuktum. sere serpe uzadıkça düşler daha bir hazla tuttum acının yanağından nasırlaştıkça yüreğim ateş yakmaz oldukça yangınımı daha bir dokundum çaresizliğime med cezirlerim sıklaştı volkanımda ritim tuttu patlamalarım yoksun (lara) varım dedim varamadım bir boşluğa habire dadandım ama adamdım. hiç görmediğim güller solarken renklerinde gün batımına ağıtlar yaktığımı duymasada seher yeli bir şiir yapıştıramasam da özlemlerime veya bir veda uzatamasamda rüyalarıma özür dilerim hayat yaşanabilirliğini böldüm dün geldim bugün öldüm mustafa kutlu 22.02.2011 |