Serseri Hüzün
Titrek ellerine tutuşturulmuş kan kırmızı şarap
Yanında parkta bulduğun iki izmarit... Tarak yüzü görmemiş saçlarla Konuşa konuşa çekeceksin şişeden! Ayazı yaşarken savunmasız bedeninde Sessizce gelecek geçmişin içinden Sarıp sarmalayacak, ısıtıverecek birden Buz kesmiş yüreğini! Bulut gözlerinle seyredeceksin Hayat denilen o maskarayı... Ellerinde siyah eldiven olacak Tıpkı mazinin yüreğindeki izi gibi! Parmaklarında İstanbul’un çöp tenekelerinin kiri… Kesmeyecek şarap, dindirmeyecek isyanlarını Çıkaracaksın zuladan kanyağı Tek yudumda yuvarlanacaksın Deli kızın şehri İstanbul’un kucağına... Usulca yanaşıp, Yarınından geçmiş bir tinercinin gözlerine Hıçkıra hıçkıra damıtacaksın isyankâr yüreğini. Azad edeceksin yarım kalmış Yaşanmışlık kokan tüm cümlelerini... Hazır demliyken kafan Tutacaksın bir şarkının Hiç bilmediğin ucundan… Dil hafif peltek, eller eşlik ederken makama. Tam satıyorken dünyayı üç kuruşluk kanyak şişesine Birden gelip bulacak seni hüzün. Sahi! Dünyayı unutmak kolay da Seni nasıl unuturuz, Siyahların en güzeline resmolmuş hüzün! Hoş geldin, kuruldun gene gözbebeklerime Sen gelirsin de ağlatmadan gider misin hiç! Zifiri bir gecenin sonuna yakışır sessizlikte Akıtacaksın gözlerinden acılarını Ve bileceksin ki silenin olmayacak! |