KUYU
Yaşamadığım gün ışığı kadar aşikarken,
‘Yaşamaya çalışıyorum’ yalanıyla daha kaç çocuk kandıracağım, Hiç bir duygum yerli yerinde değilken, Mağlubiyet belgem elimde; nasıl devam edeceğim bu koşuya ben, Ah geceyi bir şifahane Yaratan, Ya yaşat beni ya da öldür. Düğümlenince çözemediğim ellerim, heyecanlanınca sallanmasını durduramadığım bacağım Üşüyen, yalnızlaşan ve ıssızlaşan kalbim, Daha ötesi neresi?... Aldığım her nefes; metropolün kara bulutlarında toza dönüştü, İyi niyetlerim başkalarının duvarlarına, Yusuf’un kanlı gömleği gibi asıldı. Ey beni Yakup’tan yoksun yaratan. Kardeşlerimle aramda ki huzursuzluğu ne zaman dindireceksin. Avuntuların kutsal hikayelerini kabullenmeyen zihnimi, Odaların dört köşe yaratılmasını anlamsız bulan hikmet özlemli bilgimi, Bir çocuğun sokakta yaşamasının ağırlığını taşıyamayan sol yanımı, Alıp yanıma arka arka yürürken sırt üstü çakıldığım kuyu! Bağırsam uzun uzun Yusuf’un elini sıkıca tutanlar bana da koşar mı? Ellerim korkuyor uzanmaya, yardım demeye yanaşmıyor ağzım! Sadece ayakkabılarının seslerini duyabildiklerine güvenmiyor işte kalbim! Ey, artık suyu kemiklerime sızan kuyunun sahibi! Yusuf’ça yaşamak mümkünse bu kuyuda çıkarma beni, Ve eğer kardeşlerim kuyudaki halime üzülüp ağlarlarsa; Onlara yapmacıklığın ne kadar kötü bir duygu olduğunu öğret… |