)(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-77-)(-)(-)(
…………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Nesini Söyleyim Nesini söyleyim canım efendim Gayri düzen tutmaz telimiz bizim Arzuhal eylesem deftere sığmaz Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim Sefil ireçberin yüzü soğuktur Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur İneği davarı iki tavuktur Bundan gayrı yoktur malımız bizim Reçberin sanatı bir arpa tahıl Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl Tecelli olmazsa neylesin akıl Dördü bir okkalık dolumuz bizim Benim bu gidişe aklım ermiyor Fukara halini kimse sormuyor Padişah sikkesi selam vermiyor Kefensiz kalacak ölümüz bizim Evlat da babanın sözün tutmuyor Açım diye çift sürmeye gitmiyor Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor Başımıza bela dölümüz bizim Zenginin sözüne beli diyorlar Fukara söylese deli diyorlar Zemane şeyhine veli diyorlar Gittikçe çoğalır delimiz bizim Sekiz ay kışımız dört ay yazımız Çalığından telef oldu bazımız Kasım demeden buz tutuyor özümüz Mayısta çözülür gönlümüz bizim Tahsildar da çıkmış köyleri gezer Elinde kamçısı fakiri ezer Yorganı döşeği mezatta satar Hasırdan serilir çulumuz bizim Zenginin yediği baklava börek Kahvaltıya ister keteli çörek Fukaraya sordum size ne gerek Düğülcek çorbası balımız bizim Serdari halimiz böyle n’olacak Kısa çöp uzundan hakkın alacak Mamurlar yakılıp viran olacak Akıbet dağılır ilimiz bizim …………………………… Aşık Serdari ………………………………. Serdarî Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Kayalıyokuş mahallesinde doğdu. Asıl adı Hacı, mahlası Serdari’dir. Mahlasını nasıl aldığı, ustasının olup olmadığı bilinmemektedir. Yalnız gençlik yıllarından beri tanık olduğu önemli olaylarla ilgili şiirler söylediği bilinmekte, bu şiirleri o yıllardan beri halk arasında dilden dile dolaşmaktadır. Doğum yılı, kendi söylediği şu kıt’adan anlaşıldığına göre 1834’dür. "Açılmadı ikbalimiz bahtımız, Şen olsun İstanbul pâyitahtımız, Tevellüt ellidir geçti vaktimiz, Nöbetin bekliyor salımız bizim" Küçük yaşta öksüz ve yetim kalan Serdarî bir çok akranı gibi, yoksulluk nedeniyle okula gidemedi. Babasından kalan bir-iki tarlayı sürüp ekerek; kendi işlerinden arta kalan zamanlarda da başkalarının tarlalarında çalışarak geçimini sağlamaya çalıştı. Çocukluğunda bir gün eşekten düştü ve sol kolu kırıldı. Sınıkçılar sardı ama haşarılığı yüzünden kırık kol bir türlü iyileşmedi. Tam kangrene çevireceği sırada sınıkçı dirseğinin biraz altından kesti. Halk arasında bu nedenle "Çolak Hacı" lakabıyla anılır oldu. Ancak kendisi bu lakaba çok üzülür, "Ben çolak değilim, kolsuzum" derdi. Serdarî iri yapılı, çok sağlam bünyeli, güçlü kuvvetli biriydi. İnsan gücüne dayalı her türlü işi arkadaşlarından daha iyi yapardı. Örneğin kesik koluna karşın, tırpanla ekin biçmedeki ustalığı bütün komşu ilçelerde, hatta Sivas’ta bile anlatılırdı. Kesik koluna taktığı bir kayış kolçağa tırpanın sapını geçirir; sağ eliyle de tırpanın elceğinden kavrayıp da ekine girdiği zaman hızına kimse yetişemezdi. O zamanlar tırpancıların gündeliği 4-5 kuruş iken o, 20 Kuruştan aşağı çalışmazdı. Gerçekten de herkesten uzun ve keskin tırpanıyla 4-5 kişinin yapamayacağı işi tek başına yapardı. Serdari’nin tırpan çalmadaki becerisi o kadar ileri gitmiş ki; halk arasında “Çolak Hacı tırpanı, Çolak Hacı sıyrımı, Çolak Hacı çekici” gibi deyimler kullanılır olmuştu. Çağının önemli âşıklarından biri olan Serdarî’nin şiirlerinde güçlü bir ifade biçimi vardır. Yaşadığı yılların koşullarını, Anadolu köylüsünün çektiği sıkıntıları, başından geçen olayları, abartısız, yalın ve duru bir dille anlatmıştır. Ne yazık ki okuma yazma bilmediği için şiirlerini kendisi kaleme alamamış; çevresinde "cönk" tutabilecek kimse olmadığı için şiirlerinin çoğu günümüze ulaşamamıştır. Serdari sık sık oğlu Nafel’e ve torunlarına: "Şu benim demelerimi bir yere yazın. Gün gelir bunları sizlerden isterler. Herkes sizin gibi kadir bilmez değildir" dermiş. Ancak Nafel’de, okuma yazma bilen diğer torunları da bu deyişlerin önemini, o günün koşullarında bilememişler ve bir yere not etmemişler. Bilinen şiirleri ise yakınlarının aklında kalanlardır. Serdarî’yle ilgili üç kitap vardır. Bunların ilki Fazıl Oyat’ın yazdığı “20 Halk Şairi” adlı kitap; diğerleri torunu Ekrem Berk ve Şarkışlalı araştırmacı Ahmet Özdemir’in yazdığı “Şarkışlalı Serdarî” adlı kitaplardır. ………………………………………………………………………………………………………………………………………….. )(-)(-)(-BUĞULU CAMLARA YAZDIM ADINI-)(((-77-)(-)(-)( Nasıl söyleyeyim canım efendim Ne olacak bilmem halimiz bizim Çilesiz geçer mi an’ım efendim Eksilmez gözlerde selimiz bizim Arı yavrusuna derler ki oğul Kumun irisine diyorlar çağıl Çok şeyler anlatır hiç normal değil Kimseye benzemez velimiz bizim Oynak yanımız yok ezik değiliz Mertlik özümüzde bozuk değiliz Konak da doğmadık nazik değiliz Nasır bağlamıştır elimiz bizim Bir garip sıladan ayrı kalırsa Gurbet ellerinde hasret solursa Konu birde Vatan bayrak olursa Safta en öndedir delimiz bizim Türk ki öz Yurdunda olur mu bizar Bu necip Millete değmesin nazar Yedi düvel birleşseler ne yazar Mehter marşı okur dilimiz bizim Yaşasın Devlet’im ebet ve ezel Ay yıldız üstüne değmesin gazel Her biri de diğerinden çok güzel Seksen bir adettir ilimiz bizim Yiğidin serinden aşk gitmez imiş Ilık su başları buz tutmaz imiş Yüce olan dağ da ot bitmez imiş Dünya’ya örnektir kelimiz bizim Hayır gelmez habersizce gidenden Bela gelir gizlice kin güdenden Minnet etmez baş düşse de bedenden Bükülmez namerde belimiz bizim Haber verir zaman zaman suna’dan Bazan Karadeniz bazen Tuna’dan Bazan nazlı yardan bazen Ana’dan Sevdası/yla eser yelimiz bizim Aşık Lüzumsuzun derdi bir değil Kıymet bilmeyene verir mi meğil Vel hasıl-ı kelâm derim ki oğul Özgün türkü çalar telimiz bizim Sadık Dağdeviren Aşık Lüzumsuz |
kutlarım. selamlar.