İşte o an, sanki durmuştu akan zaman!Gecenin bir vaktiydi, bedenler serilmişken Gözler kapanmış, nefesler sadece yeganesinde ki müddetine adnmıştı Düşlerin sırasıydı, ardı ardına bin bir kapılar esararıyla zihinlerede açılmıştı Çılgınca bir ses işitilinde, yüreğin ağza geldiği o an, bin hüzün içinde başkalaşmıştı Peki, neydi bu vakitte dile gelen hicran Soluk soluğa kapıya koşulduğu an, zihinlerin tarumar olduğu pürtelaş vicdan O çılgınca dilegelen sese herkez şahit olmuş ve gözlerini aralayarak merakla kalkmışlardı Kim o diye seslenirken, bir paniğin içine sürüklenirken, iflas ediyor, sinede ki aşk-ı hüsran Polis açın emri kulakları dağlamıştı Ne kadar korku ve titreyiş varsa şahitlerin yanındaydı, kapı açılmıştı Nihayet polisler kapıdan nazar ederken bir zanlıyı arıyorlardı, şikayetler bir manaydı İnsan denen varlık, suçu delillenmemiş sanık, kamu vicdanı diye mesaisini yapmaktaydı Yıl 1978 bir perşembe gecesiydi Kavga ve gürültüler zaten icbar edilen sanattı, kitaplar toplatılıyordu Suç delili sayılara davalar açılıyor ve bin bir şikayetle yargıçların önüne çıkartılıyordu Zavallılık saf ve temiz olan vatandaşların teslimiyet-i icrasıydı, bu hak nekadar anlaşıldı Gece yarısı bir suç isnat edilerek alınmıştı Hele bir karakol vardı, ne kadar rezalet varsa içinden çıkılamaz bir zanlıydı Ne kadar figan etsem, elimden geleni hasredip insanlık adına hukukum nerde desem azdı Nihayet doktiloyla birşeyler yazıldı ve imzala şunu diyerek jopun acısı yeniden hatırlatıldı Mustafa CİLASUN |