Cellatta içinde, cennette…
Altın madalya dalında artık yüzlerimizi yarıştırdık
Boşluğa koşan atlarla dolambaçlı yollarda Bohem kılçıklar kaçmış sandal sefası yetiştirdiğimiz boğazlarımıza İçimizdeki balıklar öldürülmüş pespaye dinamitlerle Özlemlerimizin faizini ödeyemezler bu karanlık akıllılar Bu trajik sular hep sığ sığınak olamaz dantelli gönüllere Bu bebe biberonu değil ki, sürekli sömürülen gençliğim Söndürdük fukara ışıklarımızı, greyderler geçti içimizden Dümdüz ve yapayalnızız şimdi Hiçbir ışık açıklamıyor aydınlığı tam olarak… Hiçbir yanardağ da nedensiz patlamıyor Şemsiyelerimizin altına saklanmış korkularımızın üzerine Aşkın blenderinde kimilerine göre eşit parçalanan çocuklarız hepimiz Öldürdük kalp atışlarımızı sonbahar olsa ne yazar Bir intikam sabahı o soğuk gri bulutları çaldılar şehrimizden Evimizden adımızı kapımızın numarasını çaldılar Adresimiz silik… Aslında biz kurguladık kaybolma oyunlarını Sadece yüklemin sonda olmasına isyanımız Öznenin gizli olmasına bazen de Bazen sokaklara taşıyoruz elimizde salt çaresiz sloganlar Her tuhaf anının bir diyeti gibisin kolesterollü yüksek mevkilerde Umutlarımızın çadırını yaktın, sigaranla, kazayla Tutuklayamadı hiçbir kanun keman klarnet seni Ve açıklanmadı bizim ağırlaştırılmış tutukluluk halimiz Elini kolunu sallayarak yürüdün ömrümüzün sokaklarında Hiçbir yosun yeşili gözlerini tarif edemiyor hâlâ Ve hiçbir tarife sığdıramıyoruz sen komedisini Ortaçağ trajedimizsin sen bizim Hayatla ölüm arasındaki ince giyotinimizsin Cellatta içinde, cennette… Durmadan seni anlatıyoruz ama anlamıyoruz. Tarif edemiyoruz ama ezbere biliyoruz Hep aynı şeyleri yazıyoruz sanki, hep aynıyı yaşıyoruz sanki... Dilimizdeki dilenci jargonsun sen Seni senden istiyoruz karşılıksız İçimizde çok erken kanatılmış bir hayalet sevgilisin sen Önümüze kendini atıp gitmeni bekliyoruz sessizce Hiçliğe koşan atlarla ölüyoruz saklambaçlı yollarda Kramplar giriyor sözcüklerimize Karanlığı takip edemiyoruz artık Zaten hiçbir ışık da tam olarak açıklayamıyor aydınlığını… Melodik yıkımlar tutmuş bir elimizden Hatta arabesk çırpınıyoruz herkesin içinde utanmadan Sanki doğmamış çocuklarımızı alıyorlar içimizden Öyle tuhaf acılara örtündük dürüstçe Mütevazı olamıyoruz bu saatlerde Alkollü dostluklarımız var Anlamsızca duruyorlar hayatımızın meyhanelerinde Aşk cephesinde savaşıyoruz hepimiz Kahramanlık içkisini içtikçe sapıtıyoruz Hep gidip hiç dönmüyoruz Telefon kulübelerinde seni arıyoruz Sesin tekmeliyor içimizi öfkeyle Çocukluğumuzun kalbini kırdın, adınla, kazayla Cellatta içinde, cennette… Alican Doğar |