Yirmi Birinci Asırda Seyahat
Nice Seyahat saklıdır sırda
Nasıl olmalı seyahat yirmi birinci asırda? Siz, Seyahatinizi nasıl alırdınız Nereye gitmek isterdiniz Arzın merkezine mi göklere mi? Kanatlarınız yok diyelim ya atınız… Üstelik feza çağındasınız satınız dünyayı bir pula Olmayın kula kul Gurebaya açık kalsın kapınız. Atınız pusatınız yoksa işiniz zor değil Yirmi birinci asırda hızlı tren ve uçakla seyahat Heyhat! Kuş kanatlı acılar mı var yüreğinizde? Dervişler, üzülmesinler Ne çarığa ne asaya gerek var, Yayan yapıldak yürünecek yol değil yollar Petrol içerlerle petroliçeler iç içeler Kan içerler birlikte Yürürlükte poliçeler… Gönlünüze kanat takınız Dağa ovaya ve dahi denize göz ata ata, Evliya Çelebi’nin ruhunu incitmeden Etmeden doğaya vefasızlık Devam seyahata. Vasat zamanların vasıtaları yok artık Gök pahasına otomobiller. Birbirine karışan dil. En sefil zamanlar ışıl ışıl. Güvercin uçuşu yerlere Hicretin kaçıncı yılı ulaşırız Bir uyku bastırır gündüzün Geceyi arar dünya Kabe Mekke’de bekler Resul Medine’de Zemzemin dudakları ıslak Gözleri nemli bakar yollara Kendinden emin bir telaş Safa Merve arasında. Gülün yarasında hasret gamzeleri Hacer ül esved hasret geldiği yere Başı dönmez mi ki Kabe’nin döner durur vire. Erecek miyiz makam-ı İbrahim’e tükenmeden nefesimiz. Nefsimiz bizden bir adım geride dururken ihram içinde. Hurma dallarında serinleyen gece İmece mevsiminde vefa paylaşırken Işırken gün Medine’de Cenneül bâki açar mı bağrını Çöl dudaklı periler susuz günlerde söz orucu tutarken Parmaklarından zemzem dökülen Gül kokulu gel der mi bize? Kisralar diyarına mı sefer eyleriz Günah gemileriyle Zalimlerle güler, eğlenir miyiz sefihlerle Sehiv secdeleri ilaç olur mu yanlışımıza Durur muyuz batılın karşısında omuz omuza. Bir türkü duyar mıyız? “Mızıka sesini düğün mü sandın/ Al yeşil bayrağı gelin mi sandın/ Yemene gideni gelir mi sandın.”diye Hediye eder miyiz en sevdiklerimizi Kaçar mıyız yoksa infak denince Leyleklere imrenir miyiz Gitmek ister miyiz gittikleri yere. Günlerce gecelerce yol alır mıyız Yollarda kalır mıyız Ermek için menzile. Hayıflanır mıyız sevinir miyiz "Leyleği havada" leylağı dalda görmedik diye. Şefaat için mi çıkarız seyahata Seyahat için şefaatı feda mı ederiz Ata kanata kainata Yed-i Emin ararken akşam mı olur Resulün mihmandarına mı varırız Eyüp semtine. Medine’nin kokusu vardır yâre yâr olan yardır hasretten cihan dardır Yârden gayrı ağyardır mı deriz. Gün olur cihandan biz de gideriz kesilir nefesimiz, biletimiz Niyetimiz seyahat-ı hakikî ümit ederiz "Ben kulumun zannındaki gibiyim." diyenden, rahmet Habibinden şefaat dileriz ilham ederse gecenin ve gündüzün sahibi Sevdiklerini severiz, yerdiklerini yereriz. Bu cihanda ne han ne hamam, Sevgililer sevgilisinin sevgisi yüreğimizdeyse her şey tamam. Ey Hak! İklimine getirecek rüzgâr dileriz Kırılsın Lât ve Menat’ın kolları Kapansın duzahın yolları Dağılsın tamu karanlığı nurlansın güzergâh Günah dizgine vurulsun, denizler durulsun uğramasın ah semtimize İstediğimiz vize verilsin bize Hüsnü zannımız hüsnü an Hicretimiz mübarek/ gözümüz aydın/ akıbetimiz hayrolsun... Deni dünyadan seyahatimiz berzaha berzahtan uçmağa olsun Son bulsun hüznümüz, Şahadetle noktalansın ömrümüz Sahibi Hakikiye ve sevdiklerine sonsuz selam ile Gönlümüz gelsin dile... Ankara, 15.12.2010 İ.K |
Ama istemek ve samimi bir şekilde buna inanmakla başlayabiliriz
Tebirkler...Ve inşallah o yolun yolcularından bir taneside biz oluruz.