orda bir uzak var içimde
ay altında kar üstünde
kuyruğun tilkisi ne yapsın çoban yıldızının fareden belki aydan da büyük olduğunu gündüz yıldızlar yok olmuyormuş önce sol kulağım duydu hepsinden önce ben duydum oktay’ın silahının sesinin en çok kuzeyden gelen yankısını ebe benim ey dokuz batın torunlarım! ben dedenizim dünyadan sesleniyor yörüngelerinize oturun ve beni dinleyin: siz her şeye inanın yaşamak için yendiğine,zamana ve mekana,maddenin üç haline inanın ruh halim bana dair orda bir uzak var içimde ; insanlar adalet üzere vuruşuyorlar atlar lades tutuşmuş bahis torbalarından üç buğdayın ikisini ben alıyorum soluğunu tutmuş karıncaların aslında birer tahrikçi olduğunu bilmeliydim yuvalarını ben bozmuştum sarı olmayanların sarıları sırat kurtarıyordu saman altında iskan muhacir karıncalar yere bakıyorlardı şelaleden su içmekti düşleri suların bayıldığı orada kısmeti açılmamış kızların kaygısıyla kurtlar bulutlara bakıyorlardı ben ebem kuşağının kaç rengine bakıyordum kız olmaktan korkuyordum perilerden korkmuyordum lambalar kısılınca çıplak çocukları ağlıyordu perilerin ocakta güğüm sızlıyordu yavrusunu yiyen kediler uykumu çalıyordu baykuşlar cinleri kovalarken ben ortasından ısırdığım camları sayıyordum dilimin bağında cam tozlarından topaç yuvarlıyordum şimdi bana saçlarınızı uzatın ve söyleyin yıllar; neden beyazdır? yaşamak; güneşe doğru dik ve çoğalgan ölüm; neden düşey toprağa? |