Mabedsiz
Zafer çığlıkları takılı kaldı gerdanında kanlı bir kolye gibi
milyonlarca ölünün teni üzerinden gezinirken sabah meltemi donuk bir göze yapıştı savaş tanrılarının mabetlere açılan perdeleri cennet vadeden dudaklar bile büküldü insan siluetlerinin ruhlaştığı sisli havada çanlar inlemez olmuş dualar ısırılmış peksimet gibi dağılmıştı dişler arasına barut moruna yapıştı yanık et kokusu ağulanmış güneş karardı gökyüzünün kaburgaları yapıştı gaz maskeleri solumaz oldu namlu soğukluğu sindi donan parmaklara cepheler sökülmüş cephaneler dağılmış çamur yüzlü ölüm dolaşıyordu çürümüş iskeletinde savaşın hallaç pamuğuna dönen toprağın yüzü bir daha yeşermeyecekti karartılmıştı tohum tarlaları küllenmişti yağmur ormanları napalm kimyasal ve açlık bombaları kusmuştu yüzüne insanlığın göçürülmüşlerle yan yana yürüdü ölüm ağır ağır yürüdü sokaklarda caddelerde sessizliği yırtarak yanık derisi sonbahar yaprağı gibi uçuşan çocuklar şaşkın ve çaresiz kaçırmıştı insanlık aklını piyasaya sürünce en değerli malını tüketiyordu her dakika pazarlayınca aklını köşeleri kalmamıştı beklenilen fahişelerini bile takıp peşine sürükledi savaş agaları kameralar bile sustu ekranlar karardı yalan çamuruyla sıvanan bu çılgın kavgayı seyredecek takat kalmadı kaçıyordu yenik düşman ordusu yerli dostlarının sırtına basarak ezik şehirleri teker teker yakarak kurşuna dizilenlerin kan lekeleri sızıyordu bir avuç fırlatılmış portakal rengine boyanıyordu sıvasız duvarlar avutları acı tütünle yoğrulmuş olanlar girdap gibi dönen yapma kuşlara binerek kaçıyordu aklını kaçırmışcasına ardında hiç bir iz bırakmamaya yeminli postal kokusundan gayrı yıllarca kanatları napalm yüklü kuşlarca bombalanmış haritadan silinmiş kasabalar köyler tekrar varadecekti kendisini küllerinden yoğrurarak acılı geçmişini tekrar varolmanın sevinci yaşayacaktı dullar dallanıp budaklanacak kasıkları düğümlü gelinler inadına doğuracak sakat çocuk orduları yürüyecekti açlık kulvarında bir tas pirince değişmek için kaderini analar satacaktı en çılgın döllerini düşman şehirlerinin sokaklarında muzaffer askerler yürüyecekti saçtan tırnağa bunalımlı intihara adaklanmış beyinleri kelepçeli eroin suratlı yabani sırtlan bakışlı kaybedilen savaşların kanlı madalyalarını bir yudum buza satan kazanmakla yatıp kaybetmekle kalkan yeni bir nesil yaratılacaktı borsa salonlarında elleri çanlı anlı şanlı yüzleri kalkanlı mezar kazıyıcıların kamburuna endeksli kendisine yabancı eyyamcılar ordusu yaratıldı da kendi yaralarını iştahlı demir sülük gibi emen kanı donmuş ihtiyar bir nesilden yenenler kimseye anlatamadı yenilenlerden gasbedilen ganimetin değerini yenilgiyi yengiye çevirmeye yeminliler sürüldü silah fabrikalarına sürüldüler tarihsel çöküntüler üzerine yeni şehirler kurmaya yıkıntılarına gömüldükleri... yenenler yenilenlere açılan cehennem kapılarına yenilenlerin ruhlarını astılar ganimeti tanrılarla paylaştılar yenilenler yenenlere yeni cennetler sunmaya adaydılar yasaklı elmayla yetindiler yasaklandılar yasaklan yasak yas yas tutmak için yaratılanlar ilahi yasalara uydular uyduruldular uyduruk uydurulanlara uymayanlar çarmıha gerildiler isalaştılar derileri yüzülüp mansurlaştılar mabetsiz matemleştiler ama mabutlaşmadılar... Volkan Kemal Bu öyküsel düttürü, savaşı kutsayan vede kendisini yoksayanlara adaklanmıştır. Vietnamda yitirilen canlar adına... |