* Maziye Gömdüğüm Şehir *
Maziye Gömdüğüm Şehir
Bir ucundan bir ucuna bizimdi her yer Doğup büyüdüğümüz topraklarda Vakar içinde ve masum yaşamak varken Olmadı yenik düştüm umuda Ardıma dönüp bakmaya Son kez olsun doldura doldura ciğerlerimi Bir nefes bile alamadan Dağlarımı ovalarımı ve ırmaklarımı Gerilerde bırakarak terk ettim Bir güz mevsimiydi… Bizim oralarda eylül Senin kadar soğuk değildi Gecelerinde yıldızlar kaynardı gökyüzünde Sabahlara değin oynaşırdı Samanyolu Oysa bir ana şefkatiyle sarıp sarmalayıp Hiç mi ısıtamazdın beni İşte sana o kaçış günlerimin birinde Sabaha akarken uykular Kendime biçtiğim rolü oynamak için Bir karakolun rutubet kokan sessizliğine sığındım. Yenik düşmemek adına Ve inadına asılmak için yaşama Tedirginliklerimin üstüne çöken şafağı yırtarak Üstüme üstüme gelen Tanımadıklarıma bir şeyler sormuştum. Gün ne zaman başlar ve ne zaman biterdi buralarda Nereye götürürdü beni ayaklarım Kimdi etrafımı saran bu kalabalık Rehberim kimdi Satar mıydı beni öldürür müydü acaba Yasını tutmaktan yorgun insanlar gibi sustun Hiçbir şey söylemedin Biliyor musun yıllar yıllar geçmiş aradan Konuş artık hiç durmaksızın konuş Neler bırakmadım ki sana Anlat onları birer birer Böyle durma Sende gizlemiştim kimliğimi Başkası olmak evet çok güçtü ama Mecburdum Öyle gelmeye Güvendim sana Ve tutamayıp dilimi her şeyimi anlatırken Yüreğime vura vura bağrımı deldim Yıllar süren kasvetli tedirginliklerimle Sende şekillendi geleceğim Düşlerini uzaklarda bırakıp Son göçüyle kaldırımlarına kapanan bir bedeviydim Hiç belli etmeden sana mahcubiyetimi Peşimden getirdiklerime şaşkın şaşkın baktıktan sonra Kulağına fısıldarken benden ayrık değildin - Beni anlasana! Diye söylenebildin sadece Yaşam bir başka akıyordu o gün Özgürlüğe tutkulu bu yüreği. Günahlarıyla kabullenecek kadar başkaydın Farklılığımızla örtüşen bir yazgının Birbirinden habersiz iki ortağıydık. Kalabalıkların gölgesine sığınmaktı uğraşım Ve kendime çıkış yolları aramakla geçen Tutuklu günlüğüme An’larımı senden habersizce kazımak.. Kolay değildi. Ekim günlerinden birinin öğle sonrasıydı Güz gülleri salkım saçaktı parklarda bahçelerde Bayraklarla donatılmıştı boydan boya bulvarlar Kalabalıktı Genç kızlar ve oğlanlar Közde yeni pişmiş mısır koçanları ellerinde Turluyorlardı Öfkeliydi bir anne Bir çocuk peşinden sürüklenerek ağlıyordu Annem gelmişti aklıma o an Bu ses yüreğimi dağlıyordu Ekim gecelerinden birinde Kurtuluş Mahallesi’ne akan Kıvrım Sokak’tan yırtılan çığlığımı Ayak izlerimizi kızıla boyayan cam kırıklarını Ve yıldızları paramparça eden o sesi? Anımsıyorsun değil mi? Günlerce bir boydan bir boya voltalar attığımı Kerpiç duvarların sınırladığı Toprak zeminlerde aç ve susuz yattığımı Bir varoştan kaçıp Başka bir varoşta battığımı Biliyorsun değil mi? , Ey şehir Kaç yıl oldu seni görmeyeli Kaç yıl oldu kaç yıl Sahi Küçük Çarşı duruyor mu? Saat Kulesi yine zamanlı zamansız vuruyor mu? Anlatsana bana teker teker sende kalanlarımı Ne olur susmasana Anlat işte anlatsana…. Necdet Arslan |
çok güzel bir şiirdi okuduğum.
Tebriklerim de pek çok.
selam ve saygı ile.