Merasim·••
Lions ışıkları söndü!
Prematüre bebekler ağlamıyor artık. Ana haber bültenleri, hava durumu, İnternet mesajları, duvar yazıları, Bir şehir efsanesi ardına bırakılmış… Avuçlarıma mutlu sonlar getiren, Buğulanmış Ergin gözlerimde, Son duyduğum ses, kalanın son ihaneti. Belki yalnızca sokaklarını dolaştığım, Bu şehri terk ediyorum. Boş bir bavul gibi bırakıp kendimi sokaklara, Sürüklenip gelip geçenle, Ve gidiyorum işte! Belki de sonsuza kadar. Ve seni de; Kaybolmuşluğun o korkularında, Boşluğuna bırakıyorum… Kıçını kırıp oturmayı öğrendiğin günden beri, Alışılmışlığına inat, birkaç eşya, birkaç öteberi. Donmuş spermlerim gibi, Hazır tutuyorum yalnızlığı. Gitmek neyse ne! Ne işe yararsa, Al işte sana bir yalnızlık daha. Alışta sok onu, “sok” cebine dedim ellerini. İstemez toplu kalsın yalnızlığım, Tıpkı resimlerdeki gibi… Daha fazla kirlenmesin zaman! Güncelle kendini; Kaybolan farlara, sokak lambalarına, Gelip geçen demir yığınlarına sor beni. Ve koş kendi yalnızlığına. Asansör hayat, işine gelirse… Hepsi boş, sürgün felaket, basit bir aşağılık, Bütün kirli hesapların koynuna at kendini, Kapıları kırık, perdeleri çekilmiş, İçinden hıçkırıklar sızan o boş antrede Bir fahişenin yatağında ara beni. Şimdi suçüstü bulmalı her şeyi. Şimdi becermeli anıları, Yırtınarak sessizce ve ölesiye… Tarafsız bir intihar gibi yaşam, Şimdi bir “son” bulmalı her yerde. Bütün insanlığın; Lions caddelerinde yüzlerine tükürmeli. Ne kadar yaşam varsa hepsinden birer parça, Ve sahiplendiğin ne varsa, Savur her şeyi… Bir intihar süsü verilmiş, Son kadar belki de, Ve belki de sonsuza kadar. Her şeyi yüzüstü bırakıp, Yalnızlığı ardıma gömdüm. İçinde yeşeren ölünüm ben senin. Ve senin son ölümün; İşte gidiyorum… |
alttaki resmi kaldırırsanız okuyacağım:))