VUSLAT YOK ŞİİR(LER)İ*
1*
ah bir vahiy gibi inmiştin bana ben o zaman nerdeydim biliyor musun: -kül’ün ve geç kızarmış gül’ün ufkunda kum saatim, sıraselvi sızılı rüyalarım rüyalarımla yaşıt saçmasapan hâllerim söyleşiyorduk öyle şaman şairler gibi: -imkânsız bir sevdanın sırrına kimler vâkıf? -aktarlar mı, hattatlar mı, müntehirler mi? böylesi sorularla soyunurken dünyaya yaralarım dünyaya dökülüyordu dünya ki yaralarımın müsebbibidir bana soysal ekinci’den miras bir hırka yüzüm-gözüm arafat’tan bir sahneydi, bilesin beceriksiz bir figüran bile değildim suflörüm yok, gözyaşından çiçeklerdi dekorum yeşil desem kahırrengi çıkıyordu bahtıma mahur beste makamında kırıkn aşkmerdiveni sonrası yarık canlar, sonrası tuz, zambağım peşpeşe çarpışarak kalbimin ücrasında ayrı yollarda aynı güllerle yürümek kimlere mahsus sühreverdi bilir bunu, vazgeçiyorum bizim edip cansever değinmiştir mutlaka bir minyatür ustası gizlice sezdirmiştir mahyasında saklısır bir osmanlı camisinin bunların hepsinden huşuyla geçiyorum ben senin vurgun yemişliğini sevdim diyen sesinde çokçası da bu dizenin rahminde yanıyorum ah hüzünler kalfası! bir resul kelâmınca nezih hüsrankâr hicaptayım solduruldum eksiltildim araf’ta mahzun sayarlar beni, saysınlar kıvanırım çocuğum yok, ne’m var ki bu soytarı dünyada saralı bir aşktan başka ne’m var ki? bu yüzdendir ihtimal, bu cümledendir sırf şiirden bir çocuğum olsun isterdim kar tanesi kıvamında, akkor tadında o çocuğu sen doğursan gözyaşı hamurundan meşru sayılır o çocuk, kavuşmasak da! (*): Şiirli Çıkın, Mart 2002, Sayı 23 --- 2*. gücüm yetmez: soluğuma vurur, vurulmuş bir ren geyiğinin acısı mezbeleye dönerim ormanımın ortasında, pastel ölüm halinde sözünün şahikasından öpsem, sevgilim küser bana -neden küser bilemem, mutasavvıflar da bilemez- yemin billâh olsun ki, yığılıverir oracıkta ve yeşilşah gözlerinden iki damlacık günahsız yaşını ayaklarına paspas olsam düşürmez sol omzuma sevgilim mi? kanatlı aşklardan yana duruşuyla tanınır güya kanaatince: kanat çırparsa aşk, kuşlara dönüşürmüş o esnada dağılır gidermiş lâcivert keder rüzgâr ve kum, isyan ve lâv, tarlalardan taşan çavdar aklını kaçırır ve yetesiye kanarmış sevincinden bunlarla helâlleşerek giriyorum nâmahrem metrosuna ayrılığın valizimde: saman kâğıtlarına yazılı ipsiz-sapsız dizeler galiz küfürlerim de var, nefî’den bozguncu beyitler sevinsem mi yerinsem mi, kararsız kalıyorum benliğimde çıbanlar çıkaran hinoğluhin hayatıma ah sevgilim! yasaklıyım sözünün şahikasını öpmekten kendinse: bir özgürsün ki aşk’a kanat çırptırmakta dağılıp gitsin istiyorsun öylece lâcivert keder aklını kaçırsın, çarpılsın, hiç ikircimsiz rüzgâr, kum, isyan, lâv, tarlalar taşıran çavdar -kiraz dalı, düş salıncağı, meşrebince sallanacak gerçi- öte yandan kan akacak kıyısız mecrasında mahkeme salonları, müneccimler, cılkı çıkmış evlilikler kusturacak karşılıksız seven hüzünperest kalpleri heykellerde kerim devlet, otoriter söylemler uygun-adım kutsanacak yaldızlanacak -kiraz dalını, düş salıncağını sevmekle mutlanırım gel gör ki, diğerlerini nasıl sindireyim mizacıma- alır başımı giderim bir keman sesi kıvamında uçurumda açsam ne, nesli tükenmiş çiçeğim! farkındayım: hızla soluyor rengi hayatın avam da bilir bunu, işbirlikçi burjuva da yaprağım mı: yelsizlikten dölsüzlükten köklerim kurumaya yüz tutmuş birer melâl imgesi garipsemeyin sakın: cühelâdan biriyim kavuşmasızlıktan çatlar ömrümün kitabesi (*): Aşk Şiirleri Antolojisi, 2006 / Berfin Bahar, Ocak 2004, Sayı: 71 --- 3*. yaş, kemâle çoktan erdi sorumsuz kalbim! dayanamazsın öyle eskisi gibi lâv püskürten aşklara suçlarının cazibesine katlanamazsın sen ki: az yıkanmadın zehirli yağmurlarla vurur seni LEŞistanbul’un en namlı tetikçisi mafya simsarlarının yağdanlıkları muktedir ve muhteris şair güruhu husumetin dikâlâsıyla kırar-geçirir kendine kardelenleri kandaş bilirsin ol sebeple sarkarsın kar kuyusuna kar kuyusunda şakaklarını şevkle ovarsın şu şiirsiz dünyanın atardamarlarını alyuvarlarını akyuvarlarını kromozomlarını aşk’la çakan bir şimşek güdüsüyle yakarsın yakarsın yakarsın da bakımsız kalbim! yakılan sen olursun her deneyişte gümrah-yeşil bir çift göz bıçkılar ömrünü ömrünün öksüzlüğünü moleküllere ayrıştırıp ayrıştırıp bombalar gülüşünü gülüşünse: herkesçe mânâsız zaten zavallı bir ot gibi titreşir köşesinde söylemek fazla olur, hatırnaz kalbim! git git seyreliyorsun sırtüstü sınandığın sonlanmaz yangılarda (x) yüzündeki yakışıksız sığıntı: bomboş heves korkarım ki, hayâsız edecek birgün seni kavuşmasız kaldın ya dolandırıldın halklardan halkların sövgüsünden sındırıldın (x) ya bu boynum ondan cansız, ondan ıssız bu koynum sümbülteber kokusuna hasret gidecek belli flütümle avun sen, pür-enkaz kalbim! flütüm de sana benzer az-buçuk çimenlik görür-görmez, başlar iç kanaması kırılırsa kırılır savrulur bir yerlere savunmaktan caymaz ama mükemmel ağrını çarelemeye çıkar vezüv yanardağı’ndan gözünü kırpmadan dünyayı ateşe vererek (x): "yangın" değil, "yangı". (x): "sindirildin" değil, "sındırıldın". (*): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84 --- 4*. aşk’a yenik düşerse dalgın bir adamın sureti anılardan yorulmuş vesikalık fotoğraflara münir nurettin selçuk imzalı şarkılara düşerse kâğıt mendil satıcısı çocukların çalınmış rüyalarına döviz bürolarının, borsa endekslerinin kararttığı umutlara allah’la sözleşmesini tek yanlı fesheden birine düşerse simsiyah bir uçurumun azman uğultusuna sesle tuzun, tuzla güzün, güzle gözün apansız birleşmesine ölü babasının aylardır ter kokan sonuncu şapkasına ipekböceklerinin ihtirasla kirletilmesine düşerse kalbi bir şiirden kalkıp, aklı da bir şehirden envayi çeşit acının çaresizliğine kaçarsa kazma-kürek sesinden ve seslerin ürpertmesinden kanatılırsa kem talihi: -niyagara şelâlesi kadar hisli- n’olursunuz kızmayın, kutup yıldızına yazın şunu: yaşadıkça besleyecek karşılıksız sevgisini aşk’a yenik düşen o dalgın adam ve en cehennemî duygusunun kör öksesinde -yakasında: "aşkrevan" (x) tek manolya yaprağı tek kurşunla kan-revan edecek kalbini (x): Nur Saka (*): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84 / Çıkın --- 5*. gürlek yeşili acının şafağa değse kesik kesik gitmese bir akça bulut dağların kirpikleri üstümü örtse biliyorum: bütün bunlar avuntu uçamam ki uçarsam uçurumlar daralır ben sana kavuşamam ovalar, nal seslerinden yorulsa ağız-ağıza yürüse rüzgâr ve yağmur benim elimde eleğimsağma seninkinde beyaz gül bizi, nâzım hikmet ran, vera ile karşılasa biliyorum: bütün bunlar avuntu uçamam ki uçarsam uçurumlar yarılır ben sana kavuşamam göz gözü görmese sevinç çağıltısından uğursuzluk alıp başını gitse her kelebek kanadından sayısız şölen çıksa bir sandalye bir sürahi bir eski gözlük duygulandırmaya yetse insan soyunu biliyorum: bütün bunlar avuntu uçamam ki uçarsam uçurumlar kararır ben sana kavuşamam (*): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84 --- 6. gün doğmadan dönerim zambağımın sesine hünkârlara karşın bilirim çünkü: -morartılmış çocukluğumun kalıtıdır aşk usul’sam, uzun’sam, uğurböceğim yoksa hayatım hakarete maruz kalmışsa hira dağı gölgesinde hüzünkârım, demektir bu dünya’ya küslüğümle felâket meşhurum öte-dünya derseniz: zulmet’e katar beni mühim değil: mendeburun biriyim kavuşmasız bırakılmış ŞERistan’lı şairim! (x) (x): "Şairim!.." dediğime kanmayın! Dünyevî sıfatların hiçbirinden razı değilim: Şairlikten de! Çırılçıplak kalmalıyım. Hakikaten. --- 7*. sulara mor sulara gömüldüğüm bilgisi dahilindedir devletlilerin militerler, hallaç pamuğu gibi atıyor grameri sakatlanmış cümlelerimi -himalaya’dan büyük kabahatlerim- saçımca tırnağımca kadersizliği canım anam: cefasından doğurmuş beni tek gecesefası koklayamamış yaralarını öpmekten, enez oğulcuğunun.. -durali’ye ömrümce binlerce içerlerim- kimbilir kaç bozgunun emrine âmadeyse ker(şiir)belâ kalbimdeki platonik aşk güz’den yaz’ı kollamanın bedeli neyse bir bir öderim tasımı-tarağımı, berbat şakalarımı resmi evrakımın olancasını maskeli baloların homurtusuna fırlatır fırlatır çeker giderim ya anafor! ya firkat! doludizgin encamımda bu bilinçten için için eririm (*): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84)/ Öteki-siz, 2002 / Sözün Büyüsü (derleme) --- 8*. hayat, beni hep usandırdı şiir, hayatta utandırmadı (x) --- kalbim, benden davacı ol! o sünepe sevdaya tutuldum diye ayıpla beni rezil et dağıt beynimi kır ağzımı-burnumu, fıtratımı boz! suçluyum: bir yoksul, yoksulluğundan bir hırsız, hırsızlığından neden suçluysa caddeleri taşırınca gençliğin sesi gençlik, bundan ötürü nasıl suçluysa bir oğul, ölü babasını unutamazken bir leylek, bacasına tüneyemezken bir ırmak, akamazken ne kadar güçlüyse suçluyum, kalbim, kara talihlim! kumral rüzgârlara koştum ömrüm boyunca kumral rüzgârlardan nazik gülüşler devşirdim şiir yazdım, ağıt yaktım, insan yakmadım ne insan yakması, sineğe kıymadım ama bana bakar mısın kıyan kıyana sahiden suçluyum inanmıyorlar kalbim seni hep ben darda bıraktım bir kıymıcık kuş sesinin peşinde giderken hangi sebeple kimden akarsa aksın iki damlacık gözyaşı sileyim derken yarıyollarda kodum seni dikenliklerde benden davacı ol lütfen kalbim! yaşamak: belâ birşey, bunu bilmesem neyse yaşamanın ölmekten bin beter olduğunu rahmetli babacığım henüz çocukluğumda hafızama italik harflerle yazmıştı yazmıştı da n’oldu, ben gene aşk peşinde sürüte-çürüte ömrümü berhava ettim -yıkıntılıklar mı? benden sorula!- o aşklardan bana salt yığınla cüruf kaldı bu sonuncusundansa ümitvarlığım: manyakça bir coşkudan kaynaklanmıştı tam manyakça bir coşkudan inanmışlıktan -ama zaten hep böyle değil miydim ki- coşkularla inançlarla sarmaş-dolaş yürürken yenildim: hem hayata, hem kör-sevdaya yenildim ey kalbim! VUSLATSIZ KALDIM! (x): Bu iki dize, okuruna göre, şiire bağımlı veya bağımsız olarak okunabilir. (*): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84 |
Beğendim ve çok haz aldım…
........................................ Saygı ve Selamlar….