İADE-İ ZİYARETİNDEYİM KEYFE KEDERİMİN...bu gün iade-i ziyaretindeyim dostlar keyfe kederimin sakın sormayın yolculuk nereye biliyorsam eğer cevabını ne olayım yoksa söylemez miyim nedense sabahtan beri alıp başımı Boğaziçi’ne savruldum köhne bir şirket-i hayriye vapuru misaliyim bir iskele İstinye bir sancak Kanlıca oh...iyot yüklü güvertede rüzgâr misali iki yaka arasında başıboş zig-zaglar çizmekteyim mis gibiyim ilk ziyaret doğduğum köye küfür kafir hakkımı mahfuz tutup onyedi yaşımla bir görüşmeliyim ah... ben beni nasıl özledim o uzaktan görünene dek birden aklıma esti üstümdeki başımdaki olanca hasreti sevdayı derdi kederi Emirgân’ın asırlık çınarlarına emanet ettim bir rahatladım bir hafifledim ki keyfime değmeyin iade-i ziyaretin güzergâhı yok adresi yok demiştim Çengelköy’e mi Yeniköy’e mi bilinmez serseri mayın misaliyim varsayın ki Vaniköy’ sırtlarında bilmem hangi sokakta saklı bir köşk bahçesinin süslü işçiliği henüz yitmemiş lâkin boyasız demir kapısını beğendim gıcırtılı paslı kol demirini itip bir hayalet gibi içeri girer miyim girerim sonra (yaz güneşinden baygın kertenkeleye ecel teri döktüren besili bir tekir gibi) sessiz sedasız yosunlu taş basamakları tembelce çıkıp ön bahçeye geçmez miyim geçerim hadi o şatafatlı oymalı kapıya yükselen aşınmış mermer basamakları da çıktım üstelik o kararmış kocaman tunç halkayı da tak tak vurdum diyelim içerde kapıya koşturan bir kalfa kadın yeni yetme bir kuzen ya da bir yeni gelinin telaşlı ayak seslerini duyar mıyım hayır ah ne yazık hayır kimsecikler yoktur elbet bir hoşgeldin nerelerdeydin bunca zaman diyen olmayacak bilmez miyim öyleyse şimdi ben hınzırca bir kararla gemi azıya alıp boyası dökülmüş rutubet yeniği bir vakitler kar beyaz olan panjurları kirpiğimle aralayıp kırık camlardan içeri bir hırsız hüneriyle süzülür girmez miyim girerim ümitsizce bir şeyler ümid ederek tozlu aynalara serin serin gülümseyen pembe taşlı holde yarı açık boş odaların eşiklerinde biriken ruhlar gibi maziyi içime çekmez miyim çekerim güneşle beraber doğup batmaya âşina olmayan gözlerim yavaştan alışınca terkedilmişliğin loşluğuna bekleyişin aşınmış kurt yeniği merdivenlerini bir bir sayarak geniş balkonlu misafir odasının tam ortasına mıhlanıp külü içinde unutulmuş pirinç bir mangal gibi mangal yüreğimde ne varsa ortalığa bir bir dökmezmiyim dökerim kimi amâ kimi lal sefil zelil alil ve ne yazık hepsi benim ipe sapa gelmez hengâmımdan malül ayaklarımın dibine yığılan yığılana dökülen döküne şimdi ben sarılıp teker teker hepsine okşayıp öperek iki gözüm iki çeşme okkalı bir nedâmetle af dileyip helâllik istemez miyim isterim iade-i ziyaretindeyim bu gün dünden kalan hikâyemin ve gördüm ki yerlerde sürünür göstermelik metanet hallerim topladım zorladım cümle sevabımı günahımı defterden silmeye yettiremedim ten kafeste şakıyan nefs bülbünü bir türlü azledemedim ben bana ettiğimin cezasına hükümden acizim yetmedi kendimi kendime kâbus ettiğim ey benim gönlümü viran eden hasretim kârdır neresinden dönülse mihnetinin nasıl da eğlendin nasıl da oynattın beni üç telli sazla onlarca mevsim ne demiş atalar nush ile uslanmayanı etmeli tekdir tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir şimdi ben seni unutmaların o dehşetli şamarıyla evire çevire dövmez miyim döverim akşamın ılık esintisinin peşine düşen saçlarım ve zil çalan eteklerimle şimdi bir nebze hafiflemiş olarak Emirgân’a dönmeliyim vakt-i kerahattir o sırdaş Çınaraltı’nda şöyle Kanlıca’ya doğru oturup mis kokulu demli bir çay içmez miyim içerim bu günlük iade-i ziyaretim bitti dostlar yarına Allah Kerîm.... CEYDA GÖRK |
ve gözlerim dokundu şiirine sevgili ECEM
nasıl kaçırmışım, yazık:((
ne güzel bir ziyaret olmuş
ve benim hiç görmediğim yerler
tadını bıraktı damağıma, bir el dokundu saçlarıma okşadı resmen yazlnılığımı bu vakitte
"onyedi yaşımla bir görüşmeliyim
ah...
ben beni nasıl özledim"...................... ah ya ben, hem de ne....
...
MÜTHİŞ DOLU BİR ŞİİR
ECEM, HA-Rİ-KAY-DI.............. ÇOK ÖPÜYORUM GÜL YANAKLARINDAN.