Konfüçyüs’ten bir kıssa takdim etti Fuzûlî Baktı ki dil hakkında kafalar belbeleli
,,Üstâda sorar birgün meraklı tâlebesi’’ ,,Üstâd! Ülke batıyor nedir bunun çâresi?’’
,,Aynı zamanda da sen başkanısın devletin’’ ,,İlkönce ne yapardın, çâresizken milletin?’’
,,Evvela isimleri düzeltirdim tâlebe’’ Tâlebeyi kızdırdı kelâm-ı acâibe
,,Sırtınızı dünyaya dönmüşsünüz, Üstâdım!’’ ,,Beni anlamamışsın, ilmi noksan evlâdım’’
,,Kelimeler eşyânın gerçek mâhiyetidir’’ ,,Diğer bir tabirle varlığın hakikâtidir’’
,,Her isim bir nesneyi, etmelidir işâret’’ ,,İsimle müsemmada olmalı münâsebet’’
,,Konfüçyüs isâbet buyurmuş’’ dedi Fuzulî ,,Terakki muktezidir kökten tashîh-i dili
O ara, yan masaya iki âşık oturdu Âşık didâr-ı yâre hemîşe bakıp durdu
,,Ben seksî miyim?’’ sordu maşûk âşıka ,,Hayır sevgilim ama yüzün sanki mehlika’’
Kızın yüzü buruştu âşıkın cevâbına Sanki düçâr olmuştu zebâni azâbına
İltifâtı hakâret sandı, güzel mahbûbe Sanki lafz-ı mehlike bir hilkat-i acûbe
Bu konuşma celb etti Üstâdın dikkâtini ,,Seksîlik’’ kelimesi bölmüştü sohbetini
,,Mesela seksîlikle güzellik çok farklıdır’’ ,,Birincisi garplıdır, ikincisi şarklıdır’’
,,Seksîlik içermez hiç ol cemâl-i cânânı ’’ ,,Vâje-i seks hâvidir ekser cins-i insânı’’
,,Erkek ve dişi cinsi, o kelâm muhtevidir’’ ,,Seksîlik, güzelliği mutlak gayr-i hâvidir’’
,,Seks, ancak bacak arasına eder işâret’’ ,,Seksîlikte mahfîdir bir cinsî mübâşeret’’
,,Bu lafz-ı seks alamaz, makamını ol hüsnün’’ ,,Hüsne âşıktır gözün, aşkı bilmez ki çükün ’’
,,Birinin muhâtabı belden aşağısıdır’’ ,,Diğerininki ise belden yukarısıdır’’
Heidegger’e göre de ,,dil varlığın evidir’’ Her milletin doğduğu evi mütenevvidir
,,Varlık, dilde vâkidir’’ diye ekledi Âfet Varlığın o evini yıkmak büyük felâket
Doğup büyüdüğü evi tahrip etmez insân Fakat tahrîb insâna tamîrden daha âsân
Hakikat-ı eşyâya, uymalıdır isimler Hakettiği isimleri almalıdır cisimler
,,Babalığı’’ özünde hak etmeyen bir zata Baba ismini vermek kati büyük bir hata
Soner Çağatay 3-10-2010
Kelimeler: Terakki: İlerleme Vâje-i seks: Seks kelimesi Müsemma: İsimlendirilen nesne Tashîh-i dili:Dili düzeltmek Didâr-ı yâr: Sevgilinin gözü Hemîşe: Devamlı Mehlika: Ayyüzlü Cemâl-i cânân: Sevgilinin güzelliği Cinsî mübâşeret: Cinsel birleşme Mütenevvidir:Farklıdır, çeşitlidir Hüsün: Güzellik Vâki: gerçekleşir Gayr-i hâvi: İçermez Mahfî: Gizli Âsân:Kolay
Muhteva: 1-Her nesne belirli bir kelimeyi almalıdır. 2-Farklı anlamlarda olan kelimeler, birbirinin yerine kullanılmamalıdır (güzellikle seksilik gibi) 3-Bir nesne yada eşya özünde o manayı ihtiva ediyorsa ona manayla paralel isim verilmelidir (Güzel olmayan birine güzel demek gibi) 4-Dil, bizlerin şahsiyetlerinin, fikirlerinin ve varlığımızın şekil aldığı ve manevi, ruhi varlığımızın dünyaya geldiği ve geliştiği bir evdir, konaktır. İçinde dünyaya geldiğimiz ve büyüdüğümüz dili yıkmak yerine onu tamir etmek gerek. Zira yıkarsak bunun altında biz kalırız. Tarihin belirli bir kısmında bu ev yıkılmıştır, koskoca kültür birikimimiz maalesef toprak altında kalmıştır. Prof.Dr. Stefan Reıchmut’a Şeyh Galib’ten Hüsn ü Aşk’ı okurken, Dil İnkilabını sormuştum. O da bana cevaben: ,,Bir millet kendi tarih ve kültürünü çöpe atmıştır’’ demişti. Kendini entellektüel addeden zatları bu çöplükte eşelenmeye davet ediyorum.
Martin Heidegge:
26 Eylül 1889 tarihinde Almanya’nın Baden eyaletinin Messkirch kasabasında bir Katolik zangoçun (Kilisede çan çalan görevli) oğlu olarak dünyaya geldi. Küçüklüğünde dine ve felsefeye olan ilgisi dolayısıyla liseden sonra rahip adayı olarak Cizvitlere katıldı ve teoloji eğitimi aldı. Freiburg Üniversitesi’nde Katolik İlahiyatı ve Hristiyan felsefesi okudu.
1914 yılında "Psikolojizmde Yargı Kuramı" adlı doktora tezini yayımlayarak insana ilişkin temel araştırma alanlarında felsefeye karşı psikolojinin etkili olmasını savundu. Bu konuda hocası ve Fenomenolojinin kurucusu olan Edmund Husserl’den etkilenerek kaygı, düşünme, merak, sıkıntı, saygı gibi durumlar üzerine yazdıklarını psikolojik değil felsefi düzeyde ele aldı. 1923 yılında Marburg’da profesör oldu. 1927 yılında da en ünlü yapıtı ve tek derli toplu kitabı olan Sein und Zeit (Varlık ve Zaman)ı yayımladı. Bu kitapta temel amacı Varlık (Sein, Being) sorunu üzerine düşünerek varlığın anlamı, varlığın nasıl olup da var olabildiği, varlığın varoluşunu nasıl ortaya çıkardığı, insanın diğer varolanlar arasında nasıl olup da kendi varlığını anlayabildiği gibi soruları ortaya atarak felsefenin tekrar varlığa yönelmesine katkıda bulunmaktı. O, bu konuları zaman, ölüm, korku, hiçlik, kaygı gibi kavramlar çerçevesinde ele alıyor. En temel kavramı Dasein olup buna, "kendini anlayabildiği kadarıyla insan, burada bulunan insan" anlamı veriyor. Bu kitapta Heidegger, 2000 yıllık kökeni olan Batı Felsefesini temelinden eleştiriyor ve onu metafizik olmakla, 2000 yıldır metafizik bir yöntemi kullanmakla suçluyordu. Beklendiği gibi oldu ve kitap büyük yankı yaptı. Heidegger ayrıca, teknik, sanat, şiir, tarih ve tarihsellik konuları üzerine de kafa yoruyor.
1927 yılında Varlık ve Zaman yayımlandıktan birkaç yıl sonra Heidegger’in düşüncelerinde dönüş (kehre) adı verilen bir değişme görüldü. Heidegger, 1933 yılında siyasal olayların rüzgarına kapılarak Nazi Partisi’ne girdi ve aynı yılın Nisan ayında Freiburg Üniversitesi’ne rektör oldu.*
Heidegger’in bu düşünsel dönüşümü ışığında Nazi Partisi’ne girişi daha sonra büyük tartışmalara yol açacak, yanlış yaptığını itiraf etmesine ve benimsemiş olduğu faşist eğilimi terkettiğini açıklamasına rağmen ölene kadar bunun etkisini hissedecektir.
Heidegger, 10 ay süren rektörlük görevinden Nazi aleyhtarı iki dekanın görevden alınmasını ve üniversitedeki Yahudi aleyhtarı kampanyayı protesto ederek istifa etti. Bunun ardından ders vermesi ve kitaplarının okunması bir süre yasaklandı. 1936 yılından itibaren Nietzsche üzerine dersler vermeye başladı. 1945’te de bu sefer, daha önce Nazilere yakınlık gösterdiği için Fransız işgal kuvvetlerince üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950 yılında görevine geri dönebildi.
Heidegger, betimleyici psikoloji görüşleriyle tanınan Franz Brentano’nun etkisiyle tüm yaşamı boyunca "olmak" (to be, sein, etre) fiilinin çeşitli kullanım biçimlerinin ardında temel bir anlamın yatma olasılığı üzerinde durdu. Düşünce ve ilgilerinin oluşumunda Eski Yunan düşünürlerinden Parmenides ve Aristoteles’in; Gnostiklerin; modern varoluşçuluğun kurucularından Danimarkalı filozof Kierkegaard’ın; insan ve tarih bilimleri üzerinde yeni bir çığır açan ve açıklamaya değil "anlama"ya dayalı antropoloji yöntemini öneren Wilhelm Dilthey’in ve tabii Edmund Husserl’in olumlu ya da olumsuz etkileri görülmüştür. Ancak O, bunların hepsinden farklılaşan bir düşünce geliştirmiştir. Varlık ve Zaman yayımlanınca varoluşçuluk (existentialism) akım içinde değerlendirildi ise de tam anlamıyla bir varoluşçu düşünür değildir. Kendisi "varlık felsefesi" içerisinde ele alınmalıdır. Heidegger, 26 Mayıs 1976 tarihinde yine Messkirch kasabasında öldü.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ŞİİRE VEDA (3) şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ŞİİRE VEDA (3) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Çağımızda çok çeşitli uyarıcıların etkisinde bulunurken ;bilmeden bir çok kavram konuşma hayatımıza giriyor.Biz bu durumda doğru kaynaktan nasıl besleneceğiz ? Her şiirde başka bir derinliğe kulaç atıyoruz mısralarınızda .Bir yanda Heidegger,bir yanda Fuzuli ;bizim bu kadar uzun mesafe uçabilecek ne bir kanadımız ,ne de yakıtımız var.Ancak okudukça deryada damla misali istifadelerimiz olabilir.Üstatlara da bu konuda büyük iş düşüyor kanaatindeyim.Saygılarımla
üstadım şiiriniz her zamanki gibi harika üstü ve gayesi olan anlam yüklü bir şiirdi.sizi okumak gerçekten keyif verici...
bu arada 50 yıl önceki dilimizi bu gün akademik araştırma konusu haline getiren zihniyet ve onun kuklaları utansın, tarihimizi yalan yanlış hikayelerden ibaret hale getiren **lar utansın... bilmem ağır mı oldu? yok canın bence az bile oldu....
Kutlarım hocam...