GÜMÜŞ ISLIKLARINI FISILDIYOR İHANETSesin düştü sonsuza, gurbetin aktığı yerde. Gün doğumunun kızıl çizgisini g/özledikçe; Bakire bir güneş tutuluyor. Ayakucumuzda keskin bir bıçakta umutsuzluklar kanıyor. Voltasız yağmalamakta, Mum ışıklarımda kirlenmiş tebessümlerimin hikâyesi. Bıraktım, kurban gitsin yüreğim! Farz et ki; sen de gün sayıyorsun şimdi. Nakaratlarını sadece mahşere bıraktım. Kokmayı unuttu. Çiçeklerim uçurumunun kıyısında, Telaşı bundandır. Avuçlarımda bu pas lekelerinde ne kıymetsizmiş dualarım. İçindeki çığlıklarla kaç hadi! Siyah bir kasımda geceler kaç bin yıl sürer bilir misin? Yüzleş! Bu gün sensizlik çilesiyle. Gözlerin şiir olmuşken, Seninle bir hercai tufan başlıyor. Yürüdü dehlizlerin derinliğine kelebeklerim. Kefareti yağmursuz kuruyan topraklarımda, Kıblesiz iklimlerden geri alabilir misin beni? Mavi kanatlı kuşlarımı karanlığa uğurladım. Ah begonya! Küf tadında bıraktılar bizi. Zor zamanların heveslerinde ağlama! Ah! Dumanlı bir siste uyumaktır aşk . Sus!Hangi sözünün arka sokaklarında vuruldum. Bilmesinler... Saçlarımda dünden kalma bahar kırıntıları susuyor. Kursağıma yalanların takılıyor. Bu mesafelere ektim işte üşürsün diye, alevlerimi. Cehennem yoksa çocuk mudur anne? Ben yanıyorum. Gümüş ıslıkları duyuluyor ihanetinin. Irksız ve çırılçıplak... Aşk ve Hüzün, Anlamak çok zor. Acılarla oynadığım saklı repliklerimi Kaybedermiş, Rüzgârda kelepir sevdaya yürek emanet edenler. Ve çıplak k/adın Göz yaşlarının denizinde kağıttan gemiler yüzdürürken, Boğuluyorum. Yırtık kefenim dar, üzerime giydirilen hangi Elif’in rengi? Yar!Gurbette hep mi sessiz sevişilirmiş? Ölüm yoksa çocuk mudur anne ? Ben ölüyorum. YASEMİN CANAN... |
kiz ben sana ne dedim
içimden geldi
ince kalem kirilmasi,n sakin haa