KINALIZADE ALİ ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)
KINALIZADE ALİ ÇELEBİ (Gülce-Bahçe)
Ta uzaklardan esen, umut yelleri gibi Bin beş yüz on bir günü, yazın gülleri gibi Isparta’da doğar da, babası Emrullah’a Sevgi sunar gözleri, sevda gölleri gibi …Emrullah Efendi kadılık mesleğini icra eder …..Sevda bülbülleri gibi dost dost deyip dosta gider. …… Fatih Sultan Mehmet’e de ……..Şehzadeliği döneminde hocalık eder. Uçarı rüzgârlar ki onun dağlarına tutunan Güller diyarı Isparta diye cihana nam salan Ali Çelebi ilk tahsilini doğduğu yer olan Bu günkü renk çağıltısı, bu gül şehirde başlattı Sonra üç kıtanın, geçiş köprüsü Yedi büyük tepe, olan örtüsü Eyyub’u kuşatan, fetih dürtüsü İstanbul’a gelir, devam ederek …Akrabası Kadir Efendinin nezaretinde ….Tahsilini ikmale çalışır, taviz vermez zarafetinde… Mahmut Paşa, Davut Paşa ve eski Ali Paşa Medreselerini bitirirde bu doğrultuda Fatih’teki üniversiteye girer de sonra Tanınmış müderrislerden dersler alır burada … Bunlardan biri Kara Salih Efendi ….. Bir diğeri de Kamil Çivizâde kendi ……Bin beş yüz yirmi dokuzda onun yardımcılığını üstlendi… * Ali çelebinin Müderris olmasına gelince sıra Sıra beklendi töre beklendi Teklendi Ebussuud Efendi’den ses soluk çıkmaz oldu Çıkmaz oldu onun uhdesinde olan tayin etme yetkisi Yetki onundu ama vardı belki bilinmedik bilgisi Bilgisi, kamalat ve faziletine rağmen kendine rakip saydığı Saydığı ve belki bir o kadar da sevdiği Çivi zade’ydi Çivi zade’nin ise bizim Kınalı zade Ali yardım eriydi… Eriydi de bu beklemenin vardı bir başka sebebi Sebep neyse neydi, belki de kendince düşündüğü bahaneydi Neydi, bahaneydi, Ali çelebi’yi fazlasıyla üzmekteydi. Üzmekteydi ve görev beklemekten bıkıp da sabrı tükenmekteydi Tükenmekteydi de sonunda teklif etmiş olduğu bazı eserleri alıp Alıp gider de dikilir Ebus Suud Efendinin kapısına Kapısına Ebus Suud Efendi Kınalızâde’ye niçin geldiğini sorar Sorar da alır hem de soruya kızgınca bir cevabı Bir cevap ki; ‘Memuriyet ve müderrislik görevi almaya Almaya devlet ricalinin kapılarını nail oluyorlar dolaşarak. Dolaşarak değil hakkımızla istiyoruz bizde Bizde müderrisliği yazdığımız bu eserlerle istiyoruz almak Almak için başka kapıları aşındırmak gerekse bilelim Bilelim de ona göre hareket edelim’ dedi. Dedi bunları, Kınalızâde Ali Çelebi Çelebi dedi, Ebus Suud Efendi dinledi Dinledi ve genç müderris adayının eserlerini Eserlerini okudu, bir güzel inceledikten sonra Sonra derhal Edirne’deki Hüsamettin Medresesine tayin etti. Tayin etti ve onun bu sert tavır ve sert karşılığına kızmadı Kızmadı âlicenap ve kadirşinastı Ebus Suud Efendi Ebus Suud Efendi yanındakilere, onu şöyle örnek gösterdi Gösterdi ve; ‘İşte insan olan böyle fiilen Fiilen ehliyet ve liyakatini ispat ederek hakkını ister. İster hakkıyla hakkını da, emeline nail olabilmek için Olabilmek için kimseden şefaat ve delalet etmez. Etmez çünkü bu insanlık değildir’ dedi. * Kınalı zade Ali çelebi efendi Edirne Hüsamettin Medresesi’nde Bursa vilayeti Hamza Bey’inde Veliyiddinoğlu Ahmet paşa Kütahya’daki Rüstem paşa Sonra da İstanbul’da da Yaptırdı Rüstem Paşa Kendisi medrese Kınalı zade Ali çelebi efendi Geçti bu adrese müderris olarak Sonra da Haseki Medresesine Geçti de müderrislik alarak Ona bol şöhret kazandıran Sahn-ı Seman medresesi Ve Süleymaniye’de Görevde kalarak * Öğrencileriyle, hakça ilgilendi Daha çok okudu, çokça bilgilendi …Kınalı zade Ali çelebi efendi ….Kitaplar göze indi …...Beş yıllık görevde kalma sırasında …….İlerledi nice ilimler arasında Nasip oldu menzilde, görevde yükselmesi Eyalet Kadılığı, kazandığı payesi …Kınalı zade Ali Çelebi, ….Elli dört yaşında idi kendisi …..Şam kadılığına tayin edildi …Sonra sırayla Mısır, Bursa ve Edirne de …..Vilayeti İstanbul, kadılığı görevine de Dokuz yıllık başarılı, bir yolculukla yürüdü Hak ve adalet yolunda, hep doğruluğu bürüdü Zor koltuğun ürpertili cazibesine dalmadan Üzerine mazlumların, ahlarını da almadan Gönlünün sarmalında bir sevda gerçek oldu Kalıcı nefeslerle, gözleri mercek oldu Gönül limanlarına, yağmur düşecek oldu Üzerine mazlumların, ahlarını da almadan ….Kazasker olup, Anadolu Kazaskerliğine tayin oldu Bin beş yüz seksen dörde, kadar kaldı görevde Edirne de Nıkris’e, yakalandı da gövde Bu illetin yüzünden, yata kaldığı evde Darı bekaya göçtü, kuşlar ötmez gırevde ….Çok başarılı bir müderris …..Başarılı bir devlet adamı olarak biliriz Üç dilde şiirler yazan, kudretlice bir şairdi Böyle insanlar gerekli, onlar dünyada nadirdi Fıkıh ve tefsir ilminde, çok güçlü otoriteydi Matematik ve Felsefe, ilminde de ileriydi …….Dönemin en önemli simalarından biriydi… …….. Nitekim Tecrid, Mevakıf ve Keşşaf gibi ……….Ünlü eserlere "haşiyeler" de yazan bir ilim ehliydi. . …Bir başka ilginç nokta ise, Ona neden Kınalı zade, dendiği ile ilgilidir Rivayeti hak dedesi de, çok veli bir sevgilidir Sakalına kına yaktığı, bilinenden bir bilgilidir Bu yüzden kendisi ve oğlu, hasan ile tüm ailesi ……Kınalı zadeler diye namları bu güne gel gilidir. Hiçbir kuşku yok ki, en ünlü eseri "Ahlâk-ı Alâî " adlı şaheseri Olmasın isterdi ki, ahlaki bir yarada Şam’da görevini yaptığı sırada …Suriye beylerbeyi Ali Paşa adına ….Yazıp erdi bu güzel muradına. ……Dahası Mehmed Ali Ayni’nin ifadesiyle, Dört yüz kusur senelik bir zaman geçmesine Ahlak ve yaşantının bayağı göçmesine Nefisler türlü türlü, kötülük içmesine Ve bu yolda eserler, yazılmasına rağmen …….Bu kitabın derecesinde kuvvetli ……..Ahlaki konularda dirayetli ………bir ahlak kitabı yazılamamıştır ehliyetli… ………Birçok haşiyeler ve risaleleri ……..Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri …….Münşeat ve tefsirden mübahaseleri .…..Olmak üzere on ikiyi aşkın eserleri .....Yazan Kınalı Zade Ali çelebi; …Vardır dinleyin helebi Toplum yapısının ana unsurları Dört madde çevirir, insanda surları Su, ateş, havayla toprak anadır der, Değinelim buna, kısaca ne söyler; * "Hayatta Toplum yapısı Dört şey ile kaimdir; Nasıl insan için su varsa, Toplumların suyu ki ulemadır. En geniş anlamda bilgiyle var olmadır Ulemalık toplumda ilimle hayat bulmadır. İkinci Unsur şudur ki; Ateş ısıtan bir yar, Nasıl ki insana ateş var, Topluma ateş muharip güçlerdir. Bunlar işini yapmayıp görev savsaklar O zaman toplumun hali yanan acı içlerdir. Üçüncü Unsur şudur ki; Toprak saklar baharı İnsan ki muhtaçsa toprağa Toplum da tarıma ihtiyaç duyar Çiftçi ürünler üretip koyar ortaya. Toplumun toprağının teşkil eder çiftçi ağa… Dördüncü Unsur şudur ki; Hava nefeslik bir yar, Nasıl ki nefessiz ölüyor. Toplumun ise havası tüccardır. Zaruri malların olduğu uzak diyar Tüccarla toplumların istifadesine sunar…" * …..Diyen Kınalı zade Ali Çelebi; "Toplumun temel meselesi, bu unsurlar arasındaki Dengenin iyi korunması, işleyişler sırasındaki Birinin üstün gelmek için, saldırısı sırasındaki Diğerine bir tecavüzü veya göreve karışması ……Gözün işi kulağa, kolun işi parmağa ……..Kol yardım ederse, yolun gidicisi ayağa ………Bozulur ya bedenin düzeni. ……….Karışırlarsa askerler yönetime ………..Başlarlarsa ticaret ve de üretime …………Askeri güç azalır, çok olur üzeni" der… * Ve devam eder Kınalı zade söze; "Bir hikâyedir Söylenir dilde dile Kisra Hürmüz’e Söyler vezirler bile Dinle bir hele Başka beldeden, göze Hoş gelen cevher, Taçlar ve de mücevher Gelmiş biz gördük. Saraya satın alıp, Satarak zengin Olmaya tez yürürdük" Diye arz ettiler. Hükümdar cevap verdi; "Hak Rabbim bize Saltanat nasip etti. Ticareti de Halkımıza bu yoldan Rızık temine Vesile için verdi. Biz hükümdarlık Onlar ise tüccarlık Herkese ödev Güzel yapmak öz görev" Dedi, ders arlık Bilsin bunu insanlık…. * ….Yine eserlerinden birinde rivayet edilir ki; Japon devleti, ilk hükümdarı Şogun Leyasu, ismi medarı Son savaşını, kazanıp geçti Sonra bir daha, at binmemişti. "Kazanılır ama savaş at sırtında Yönetilemez ki ülke at sırtında", …….Demiş. ……..Kemal Tahir de buna ilaveten İttihatçılara; Vazgeçemediniz gitti, şu tabanca doyunuzdan Muhalefette düşmedi, iktidarda huyunuzdan Kurtulun dedim size de, beni hiç dinlemediniz Haberiniz yok ülkeme; kazdığınız kuyunuzdan ….Anlatamadım ben size, ….. Edilemeyeceğini tabancayla devlet idare… Tabancalık iş değil bu içine düştüğümüz bela, Üstesinden gelinecek iş değil tankla topla bile. Adalet ve hukukla kalkınmadan gerisi nafile Çıkar benim ülkem düzlüğe sevgi ve hoşgörü ile" ……….Diyorum bende okuyan gönüllerinize… Feyzullah Kırca Akbaşlar köyü / Dursunbey |
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Sevgi ve saygılarımla.