Mevsimsel Sancılar...
Kendini güvende hissetmek uğruna,
Kıyılarında yüzerken yüreğindeki denizin, Sığ suları kulaçlarken bedenin, Maskeli figüranlarla doluydu sahilin. Denizine girmeye çalışan o paralı ellerin, Karşısına her seferinde set çekti med-cezirlerin… Kalabalıklar içindeki çaresiz sevgi(li)sizliğin, Güneşe nazır hayallerin, Sordurttu kendine, Neredeydi bulamadığın incin? Aradığın cevap içindeydi bedenindeki denizin. “Nerede takılıyorsan, oradadır servetin!” Boyunu aşmadıkça içindeki denizin, Yüreğinle beslenmedikçe cesaretin, Aynı şeyleri yaparak, Farklı sonuçlar beklemekti deliliğin… Böyle yaparak mı değişmesini bekliyordun kaderinin? Almadığın risklerin, Susturduğun gönlünün, Anlamsız bir kısır döngünün, Her gün güneşin batmasıyla yüzünü gösteren hüznünün, Sonuydu artık, Cesaretinle büyüyen bir rüyaydı gördüğün… San(al)dığından daha çabuk, Gerçeğe dönüştürdüğün… Tesadüf değil, Kader bu ya, O da seni bekliyordu. Bir elinde dünü, öbüründe yarını taşıyordu. Biraz adam, biraz çocuk, biraz da hiçti. Kıştı… Dışarıdaki mevsimi içinde yaşıyordu. Kendi yalnızlığında yaktığı mumla, Hem ısınıyor hem de aydınlanıyordu… Oysa O, baharını arıyordu… İzmir’inin imbatı gibi ılık, Güneş gibi aydınlık, Ruhu sevilmeye açık, Bazen karışık, …Ve bir gün geldiğinde, Kaşına gözüne değil, Kışına, yağmuruna, rüzgârına, Alışık… Aşık… Sadık… Bir bahar! … … … |